Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

BİZ YİNE DENİZLERE AÇILDIK

BİZ YİNE DENİZLERE AÇILDIK


16 Mayıs 2008

“Biz yine denizlere açılıyoruz” mesajı ile başlıyor rüya. Mart’ın ortalarında Suat ile Serdar karar vermişler ve organizasyona da başlamışlar, yeniden denizlere açılınacak. Tamam, biz dünden razıyız. Hemen elektronik mail trafiği başlıyor. Bu kez Yüksel Yatçılık tercih edilmiş, sebebini sormuyoruz, vardır bir hikmeti. Suat ve Serdar ile yazışmalar, yer kalmadı telaşı, yeni tekne açıyoruz haberleri ve sonuçta Banu, Suat, Serdar ve benim için bir tekne ayarlanıyor mayıs başına. Daha sonra 1 hafta öne çekiyoruz Banu’nun teklifi ile, 26 Nisan’a. Yüksel yatçılık ile yazışmalar tıkır tıkır işliyor. Bir kalp cerrahı arkadaşımdan tam referans alıyorum Yüksel Yatçılık eğitmenleri için. Ön ödemeler tamam. Günler iple çekiliyor.

Adana’dan tango ekibimizden ürolog bir arkadaşımız da davetimi kabul ederek bizlere katılıyor. 25 Nisan 2008 Cuma akşamı, Has Turizm’in sayın iki yolcusu olarak yola koyuluyoruz. Ertesi gün 12.00’de Marmaris’teyiz. İlk işimiz dönüş biletini almak oluyor, İzmir’e. İzmir’den direk uçuşla Adana’ya döneceğiz. Ardından ver elini Yüksel Yatçılık. Burçin Hanım karşılıyor bizi güler yüzü ile. Banu, 1-2 saate kadar gelecek. Suat ile Serdar akşam çıkacaklar Ankara’dan, sabah erkenden bize katılacaklar. Burçin hanım teknemizi gösteriyor bize, bir Dufor 41, classic, beyaz. Geçen seneki tekneye benziyor. Tek dümenli. Dümen nedeniyle havuzluk biraz dar gibi. İçerisi ise sanki aynı. Bavulları atıyoruz kamaralardan birine. Baş kamarayı Banu’ya bırakıyoruz. İskele kıç kamarayı da Serdar ile Suat kullanır. Klasik olarak Pineapple’a gidiyoruz Ahmet ile kahvaltı için. Henüz açık büfe mevsimi başlamamış. Olsun, Turkish kahvaltı seçeneği oldukça doyurucu. İki tur atıyoruz Ahmet’le Marmaris’te. Sonra yeniden marina.

Banu 14.00 gibi geliyor. Ardından hocamızı çağırıyorlar. Colin, İrlandalı. Saçları tütünden sararmış. Dış görünüşüne ait takıntıları çoktan geride bırakmış, kendisi ile barışık bir adam. Tekneyi tanıtıyor bize ayrıntılı bir şekilde. Ocağın kullanımı, yangın söndürücüler, gaz kaçağı ile mücadele, can yeleklerinin kullanımı (tek tek giyiyor, sonra kolayca bulabileceğimiz bir yere koyuyoruz), tuvalet hakkında bilgi. Alışveriş için minimalist davranmamızı öneriyor bize. Akşamları kıyıya çıkacağız büyük ihtimalle. Zaten rotada alışveriş yapacak bir sürü yer olacak. Yarın hava yağışlı olacak, rotayı da yarın belirleyeceğiz. Cenovanın halatlarını değiştiriyoruz teknik elemanla birlikte. Emniyetteyiz artık, Colin öyle diyor. Bir önceki hafta fırtına çok yoğunmuş.

Alışveriş Netsel Marina Migros’tan. Minimalist davranmayı sanırım başarıyoruz alışverişte. Tekneye döndüğümüzde sebze ve meyveler yıkanarak konuyor buzdolabına. Böcek korkusu bu kez abartılı değil. Alışverişimizi az tuttuğumuz için yerleştirmemiz de kolay oluyor, kısa sürüyor.

Akşamüstü dışarıdayız. Marmaris’i bir turluyoruz. Hava kararırken serinliyor da aynı zamanda. Hamsi servisi yapan, limana bakan bir restorana giriyoruz bira içmeye. Ama benim canım biranın yanına hamsi de istiyor. Ahmet ve Banu da katılıyorlar bu isteğime. Hamsi kızartma yiyoruz keyifle. Muğla’dan anestezist ağabeyim Zeki Tozlu da katılıyor birkaç saatliğine bize. Banu, erken ayrılıyor aramızdan yorgun olduğunu söyleyerek. Biz de iki saat kadar sonra kalkıyoruz. Tekneyi bir ziyaret ediyoruz. Sonra Zeki ağabeyi yolculayıp tekneye geri dönüyorum. Suat ile Serdar geceyarısı gelecekler. Salonda biraz oturarak telefon, sessizde ve elimde, onları bekliyorum. 12.30 gibi sızdığım koltuklardan kalkıp biraz da kamarada beklemeye karar veriyorum. Bir saat kadar sonra sesleri ile uyanıyorum. Geldiler işte, eski dostlar. Hoş geldiniz. Kısa bir muhabbet, hasret giderme sonrasında yatacak kıyafetlerini giyip geliyorlar geriye. Bavulları arabada bırakıyorlar yarın sabaha dek. Uyuyoruz.

27 Nisan 2008 Pazar
Heyecanla uyanıyorum. Ahmet ve Serdar dışarıda yattılar, uyku tulumlarında. Kahvaltı nerede yapılacak? Tabii ki Pineapple’da. Yine muhteşem bir kahvaltı. Geçen seneden Özlem’le bir merhabalaşma, kısa bir muhabbet. Cumhur hoca da buralarda biliyoruz. 10 gibi teknedeyiz, Colin gelmiş olmalı. Telaşlı bir şekilde tekneye döndüğümüzde henüz Colin’in gelmediğini görüyoruz.
10’u biraz geçe geliyor Colin. Rotamız Hisarönü. Tekneyi çıkarmadan önce bir iki konuda bilgi veriyor Colin. Teknenin salmanın hizasında ve ana yelken direğinin biraz gerisindeki bir noktanın etrafında kendi etrafında saat yönüne veya aksine hareket ettiğini, dönüşlerde bu nedenle kıça ve teknenin burnuna da dikkat etmemiz gerektiğini söylüyor. Propelling effec’ten bahsediyor bize. Tekne kıçtan tek halatla karaya bağlı iken ve tonozu da bırakmadan önce tornistan yapıyoruz. Tekne kıç sancağa doğru çekiyor. Öğrenmiş olduk. Teknenin dümdüz geri gitmeyeceğini, sancağa doğru çekebileceğini, dümen ayarının buna göre yapılması gerektiğini görerek öğrendik. Şok sevdik biz bu hocayı. Tekneyi limandan Banu çıkarıyor. Ama öncesinde öğrendiğimiz bir şey daha var: “Önce düşün, sonra organize et, sonra yap”. İki tekne arasından, rüzgar solumuzdan gelirken ve karşı sıramızda da tekneler duruyorken nasıl çıkılabilir buradan? Soru, bu. Ürettiğimiz alternatiflerin hepsine “güzel” diyor, sonra yenisini düşünmemizi istiyor. En uygunu önce rüzgar altındaki kıç halatını bırakmak, sonra ileri, tonozu bırakmak, ana direk sancaktaki teknenin burnunu geçince sancağa 90 derece dönmek, iki sıra tekenin ortasında iken durup bu kez geri geri gelerek limanın bu bölümünden çıkmak. Çıktık işte, bravo bize. Geçen seneki teknemizi görüyoruz limandan çıkmadan, iskeleye bağlı bir şekilde. Sonra da limandan çıkıyoruz. Boğazdan çıkana dek motorla gidiyoruz. Rotamız Çiftlik. Ne zaman yelken açacağız?



Resim-1. Banu bizi Netsel Marina’dan çıkarıyor.

Bir süre sonra yelkenler açılıyor. Keyifle sürüyoruz teknemizi. Hava yağmurlu. Hepimiz yağmura dirençli kıyafetlerimiz giymiş durumdayız. Ayağımızda botlar. Hava soğuk ve kapalı. Olsun yelken yapıyoruz ya.


Resim-2. Marmaris geride kaldı

İlk durduğumuz yeri hatırlayamadım. Kumlubük müydü acaba? Sandviç yapıp yiyoruz. Ardından ver elini Çiftlik.


Resim-3. İlk konaklamamız. Hava yağmurlu.

Akşamüstü hava kararmadan önce Çiftlik koyuna giriyoruz.


Resim-4. Çiftlik koyu.

Uzakta iki iskele var. Birine aborda olacağız. İlk girdiğimiz iskeledeki adamlar, yandaki iskeleye bağlanmamızı söylüyorlar, o iskeleye kimse bağlanmazmış. Geri dönüp öbürüne bağlanıyoruz. Arkamızdan, Gökova II bizim vazgeçtiğimiz iskeleye yanaşıyor. Pozisyonumuz 36042’.984N, 28014’.270E.


Resim-5. Çiftlik koyunda iskeleye bağlandık.


Resim-6. Çiftlikte iskeleye aborda olmuş teknemiz. Bize doğru gelen, Colin.

Duş alanlarımız oluyor. Akşam yemeğinde kılıç balığı yiyoruz. Kimimiz şiş tercih ediyor, kimimiz fileto. Rakı Allah’ın emri. Yan restoranda Cumhur Gökova ve ekibi var. Ziyaretlerine gidip bir merhaba diyoruz. Hafif bir sitem var ama normal. Yeniden kendi restoranımıza döndüğümüzde ortam giderek kalabalıklaşıyor. Yabancı misafirler çok. Gürültü de çok.
Muhabbet, hafif bir yorgunluk, Galatasaray Fenerbahçe’yi yenmiş, boynumuz bükük, ver elini tekne. Gece yarısını görmeden uykudayız.


28 Nisan 2008 Pazartesi

Saat 7 gibi kalkıyorum, kumsalı boydan boya bir yürüyorum, bacaklarım açılsın diye. Manzara çok güzel ama fotoğraf makinesi teknede. Tekneye döndüğümde herkes kalkmış. Restoranın tuvaletinde tıraş olunuyor, sonra güzel bir kahvaltı. Günün kaptanı ne iş yaparmış, öğreniyoruz.
Önce düşün, organize et ve yap. Bir liste oluşuveriyor eğitim sırasında önümüzdeki kağıtta. Günün seyir rotası oluşturulacak. İlk sırada gidilecek yerlerin belirlenmesi var. Bozukkale’ye gidelim diyoruz bugün. Ardından mesafe tayini yapılıyor. Teknemizin hızını ortalama saatte 5 mil olarak hesaplıyoruz. Rüzgar bugün kuzey batıdan esecek. Öyleyse tackinglerle birlikte ne kadar olur seyir süremiz, ona bir bakıyoruz. Akşam güneş batmadan girmemiz gerekiyor Bozukkale’ye. Buradan hareketle Çiftlik’ten en son kaçta hareket etmeliyizi hesaplıyoruz. Alternatif sığınacak yerler ve rota üzerindeki tehlikeleri de belirleyip kağıda döküyoruz.


Resim-7. Passage plan’ımız

O saate kadar da yanaşma ve ayrılma çalışması yapacağız bu iskeleden. Arkamızda bir tekne var bağlı ve resimde görüldüğü üzere dar bir alandan geriye çıkmamız gerekiyor.


Resim-8. İskeleye bağlanma çalışmalarımızın bir tanesi

Önce Suat çıkarıyor galiba tekneyi oradan. Dar alanda süratli keskin dönüş yapma çalışması bu. Burnumuzu geriye döndürerek rahatça çıkarıyor bizi Suat o dar alandan. Sonra açılıyoruz adaya doğru. Geri dönüp demir atıp iskeleye aborda olacağız. Herkesin bir görevi var. Baş halatçı, kıç halatçı, usturmaçacı, dümenci. Her seferinde dönerek farklı bir görev alıyoruz. İskeleye yanaşırken halatçılar, teknenin ortasından atlıyor, iskeledeki bir halkadan geçirip tekrar tekneye atlıyor ya da teknedeki birine veriyor halatı. Halatı bağlamasını da iyice öğrendik. Önce koç boynuzunun etrafına bir 360 derece döndürüyoruz, sonra iki tane sekiz, iki tane de ters sekiz, tamam. Beş kere yanaştırıyoruz iskeleye teknemizi ve sonra ver elini Serçe limanı.


Resim-9. Çiftlik arkamızda kalıyor.


Güzel yelken yapıyoruz Serçe limanına kadar. Serçe limanında alargada kalmanın inceliklerini öğreniyoruz. Demir ne kadar derinliğe atılmalı, ne kadar uzun zincir bırakılmalı. Teknenin zinciri 60 metre. Derinliğin en az 3 katı uzunlukta zincir bırakılmalı. Ne kadar sığ bir yerde atarsak demiri o kadar iyi. Neden, sorun çıktığında dalıp da çıkarmak gerekebilir çünkü. 10 metreye atıyoruz demiri. 30 metre zincir bırakıyoruz. Rüzgarla dönüp duracağımızdan kıyıdan ve kayalıklardan da en az 30 metre uzakta olmamız lazım. Rüzgar karşıdan gelirken tornistan yapıyoruz biraz. Kerteriz alıyoruz yandaki kayalardan. Bakıyoruz tekne hareket etmiyor, tamam diyoruz, çapa tutmuş. Pozisyonumuz 36034’.641N, 28002’.694E.

Yemekte sandviç var. Afiyetle yiyoruz, çayımızı içiyoruz. Günün geri kalanın yeniden planlamak gerekiyor. Çünkü Bozukkale’ye çok az bir süre kaldı. Bozukkale’yi dönüşe bırakıp Kızılburun’u dönüp Bozburun’a kadar gitmeyi planlıyoruz bu kez. Navigasyon çalışmalarından hoşlanıyoruz hepimiz. Serdar bize hangi derece ile kaç mil giderek Serçe limanında çıkabileceğimizi anlatıyor. Benimse yaklaşımım “işte koyun ağzı karşımızda, düz gidip sonra sağa sapacağız şeklinde oluyor”. İkimiz de haklı çıkıyoruz sonuçta. Sonra yelkenleri açıyoruz burnumuzu rüzgara verip. En güzel an bence. Sonra iskeleye doğru yatarak seyrediyoruz.


Resim-10. Rota, Bozburun.

Bozburun yarımadasının en güney-batı ucu olan Alaburun’u dönüp kuzeye yöneliyoruz önce, Sonrasında Kızılburun’u döndüğümüzde Yeşilova körfezi karşımızda. Bozburun’a yaklaşırken Söğüt köyü’nü sancağımızda, Kızıl Ada’yı iskelemizde bırakıyoruz. Hava neredeyse kararırken Bozburun limanına giriyoruz.


Resim-11. Bozburun limanı.


Limana nasıl girilir, demirleyecek en uygun yer nasıl keşfedilir. Nasıl yanaşılır. Demir ne zaman bırakılır (4 tekne boyu mesafe kaldığında karaya demiri bırak). Geri geri tekne nasıl yanaştırılır (gazı hiç kesmeyeceksin, yoksa kontrol rüzgarın eline geçer, propeller etkisine de dikkat), kıç halatçılar nasıl tekneyi karaya bağlar öğreniyoruz. Elektrik bağlantılarını ve su hortumunu Serdar’a veriyoruz, geçen sene olaki oluşuvermiş olan tekneye elektrik ve su alma fobisini atlatsın diye Bu kez başarıyla yapıyor Serdar bu işi, suya düşmeden. Bir koşu duşa gidiyor bazılarımız. Serdar ile liman ağzında deniz kenarında çok hoş bir restoran keşfediyoruz. Balık var mı diye soruyoruz. Bir deniz levrekleri, bir lagosları var, barbunya için balıkçıya telefon ediyorlar. Balıkların fiyatı 50-60 TL civarında. Colin ise bir yer ayarlamış meğerse bize, tekneye döndüğümüzde öğreniyoruz: Akvaryum. Orası da güzel. İkinci katta açıkta oturuyoruz ama üşüyoruz. Bazılarımız şal ve hıra almak zorunda kalıyor restoranın sahibinden. Yemekte 4 kişi melanur (çupranın küçüğüymüş) yiyoruz. Rakı, roka, mezeler, hava soğuk ama sohbet güzel. Geceyarısını görmeden yine teknedeyiz. Yağmur var bu gece. Dışarıda yatanlar da kamaralara geliyorlar.

29 Nisan 2008 Salı

Ertesi sabah 7’de kalkış, biraz yürüyüş sonrasında tekneye geldiğimde herkes ayakta. Kahvaltımızı aynı restoranda yapıyoruz. Arkasından yine eğitim. Bu liman çok uygun diyor Colin, demirleme, yanaşma çalışma yapmaya. Herkes bir kere liman dışına çıkacak, geri gelecek, limanı şöyle bir kolaçan edecek, yanaşmak için uygun yeri belirleyecek. Sonra oradan düz bir istikamette uzaklaşacak, geri geri gelirken 4 tekne boyu kala demiri bıraktıracak, demirci bütün demiri öyle hop diye bırakmayacak, önce bırakacak sonra azıcık tutacak ki zincir biraz yatsın, sonra yeninde bırakacak. Karaya yanaşırken, kıç halatçılar karaya atlayacak, tekneyi bağlayacak, demirci önce demiri tutacak sonra zincirin boşunu alacak. Sonra her şey sil baştan yeniden yapılacak.


Resim-12. Bozburun limanından çıkış, yanaşma çalışması, birazdan limana tekrar girilecek.

Benim ilk yanaşmam çok başarılı olmadığından herkesten sonra bir kez daha yapmak istiyorum. Tamam diyor hem Colin, hem de ekip arkadaşlarım. Herkes demir nasıl hazırlanır, nasıl demir atılır, sıkışırsa nasıl açılır, nasıl zincirin boşu alınır, nasıl kıç halatlar hazırlanır, kıyıya atlanır, süratle tekneyi karaya bağladıktan sonra tekneye yeniden atlanır ve koç boynuzuna halat bağlanır öğreniyor. İşte eğitim bu. Herkesin yanaşması başarılı, son denemede benimki de. Ancak ondan sonra mutlu oluyorum ve yüzüm gülüyor.


Resim-13. Ben de başarıyla karaya bağladım tekneyi işte.

Acıkıyoruz. Kurufasulye kesiyor açlığımızı.


Resim-14. Bozburun’da öğle yemeğimiz.

Sonra Bozburun’u arkamızda bırakıyoruz. Hedef Selimiye. Suat’ın kaptanlığında yola koyuluyoruz. Önce Kızıl Ada ile Kiseli adası arasındaki sığlıklardan geçerek bir navigasyon çalışması yapıyoruz, sonrasında yelken açıyoruz. Atabol kayalığını sancağımızda bırakarak Alaburun’u döndükten sonra rüzgar arkamızda kalıyor.


Resim-15. Hisarönü körfezi

Önce geniş apaz, sonrasında pupa yelken Selimiye’ye doğru yol alıyoruz. Hızımız, 6-7 knot. Selimiye’ye Suat yanaştırıyor bizi. Burası onun için değerli. Çok yakın bir akrabasını kaybetmiş bir süre önce, buradaki Sardunya motelde beraberce konaklamak için rezervasyon yaptırmasından kısa bir süre sonra. Şimdi oradayız. Pozisyonumuz 360 42’.459 N; 28005’.420E
Kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Pazar kurulmaya başlamış. Muhteşem çileklerden iki kilo alıyoruz. Akşam yeriz. Sardunya restorandayız. Bu akşam mezeler mükemmel, ahtapot bacağı mükemmel, iki tane balığımız (sinarit) o kadar leziz olmasına rağmen bitiremiyoruz. Bu akşam yoğun gitar var. Dışarıda oturuyoruz. Hep birlikte çalıp söylüyoruz. Geç saatlere kalmadan hadi bakalım teknelere.


Resim-16. Selimiye koyu’nda Sardunyuna restoranın iskelesine bağlandık.

30 Nisan 2008 Salı
Sabah 7 gibi kalkış. Selimiye’de bir yürüyüş. Erzak eksiklerimizi tamamlıyoruz. Eksiklerimiz az, çünkü pek teknede yemedik. Kaptan benim. Bugünkü hedef Orhaniye, Aktur’a kadar gidiş ve geri dönüş, Bencik’te konaklama. Planlarımıza hiç karışmıyor Colin. Sadece gerektiği yerde küçük bir hatırlatma yapıyor. Bugün de öyle oldu. Günün kaptanı benim. Rotamızı Banu ile uzun uzun düşünüp oluşturduk. Hem Bencik körfezini görsünler istiyorum, hem Orhaniye’yi, hem de Aktur’u, hem de bol bol yelken yapalım. Dirsek Bükü’nü gösteriyor haritada Colin alternatif olarak. O zaman bizim rota planımızdaki karmaşıklık ortadan kalkıveriyor. Önce Orhaniye, sonra Bencik’te öğle yemeği, ardından Aktur, hava kararmadan Dirsek Bükü’ne girmemiz gerekiyor.

Selimiye koyunda man over board çalışması yapıyoruz. Usturmaçalardan birisi suya düşen adam oluyor. Her birimiz suya adam düştüğünde hemen motorla giden tekneyi tornistan yaparak durduruyoruz. Önce rüzgarı arkamıza alarak küçük bir daire yapıp adamı iskelemizde bırakıyoruz, sonra da rüzgarla adam arasında kalarak 1 knot hızla adama yaklaşıyoruz. Kanca ile adamı tekneye alıyoruz. Suat bir ara çok kızıyor suya düşen adama. “Salak” diyor, kafasına kafasına vurup direncini kırdıktan sonra tekneye alıyor.


Resim-17. Man over board çalışması

Orhaniye’ye kadar yelken-motor gidiyoruz. Rüzgar biraz zayıf. Orhaniye körfezinde biraz oyalanıyoruz. Denize girmek isteyen yok.



Resim-18. Orhaniye limanı

Bencik’e gidiyoruz, öğle yemeği için. Bencik koyu hoş, keyifli. Alargada kalıyor ve öğle yemeğimizi yiyoruz. Denize girmek isteyen yine yok.


Resim-19. Bencik koyunda alargadayız.

Saat 14 gibi hareket etmeye karar veriyoruz. Yol tahminimizden daha uzun sürdü. Yeniden bir değerlendirme yapıp Aktur’u pas geçmeye karar veriyoruz. Hava kararmadan Dirsek Bükü’ne girmemiz gerekiyor, elektrikleri olmayabilir çünkü.
Bencik koyundan çıkıp Dişlice adasını da geride bırakınca “Man over board” çalışması yapacağımızı öğreniyoruz, bu kez yelkenle seyrederken yapılacak bu manevra. Denize yine dünkü salak usturmaça düşüyor. Hemen bir tacking yapıyoruz, cenovayı ise ellemiyoruz. Ana yelken rüzgaraltına düşerken cenova takılıp kalıyor ve tekne süratle rüzgar altına dönüyor. Tekne durduğu anda dümeni rüzgarüstüne kırıyoruz ve tekne bir anda olduğu yerde kalıveriyor. Sonra motoru çalıştırıyoruz, rüzgarı arkamıza alıp denize düşen adamı geçiyoruz, 180 derece dönüp geri geldiğimizde hızımız yine 1 knot, rüzgar karşıdan geliyor. Adama yavaşça yaklaşıp kanca ile tekneye alıyoruz. “Salak” diyor, Suat, “Her seferinde denize düşüyorsun”. Usturmaça cevap vermiyor, mahçup çünkü.

Bu manevra ile tekneyi süratle durdurmak mümkün, motorun çalışma olasılığı da % 90-95. Eğer çalışmazsa tacking ve gybinglerle denize düşen adamın etrafında giderek küçülen daireler yapmamız gerektiğini öğreniyoruz. Her birimiz bu manevraları yaptıktan sonra benim kafamı kurcalayan bir soruyu soruyorum. “Neden faça yelken yapıp tekneyi durdurduktan sonra dümeni hemen rüzgarüstüne geri çevirmemiz gerekiyor?”. Onu da deniyoruz, tekne durduktan sonra dümeni bu kez aksi yöne çevirmezsek tekne dönmeye devam ediyor ve kavança geliyor, adamdan uzaklaşmaya başlıyoruz.

Yelkenler fora, eğitimin bu bölümü de bitti. Rüzgar kuzey batıdan, karşımızdan esiyor. Bol tackinglerle gideceğiz Dirsek Bükü’ne. Keyifli ve uzun bir yolculuk oluyor.



Resim-20. Bencik koyunu arkamızda bıraktık


Resim-21. İstikamet Dirsek Bükü

Akşam olmadan Dirsek Bükü’nü bulup kıyıya yaklaşıyoruz. Dümende ben varım. İskelede 4 tane tekne bağlı. Tam aralarında bir teknelik yer var. İskeleden tonozun halatını sallayıp oraya davet ediyorlar. Tamam, ben girerim oraya. Ekip kuvvetli nasılsa. Kıç halatlarda Suat ve Banu, tonozda Serdar, dümende ben, yanıbaşımda Colin. Dün öğrendik, yaşacağımız yere kadar gidip keşif, sonra geri dönüp düz bir hat üzerinde uzaklaşma, sonra yavaşça tornistan. Dümenin öbür tarafına geç, yüzün yanaşacağın iskeleye dönük olsun, gazı hiç kesme, yoksa teknenin kontrolü rüzgarın eline geçer, yavaşça yaklaş. Usturmaçalar yanlara asıldı, ancak gireceğimiz yer çok dar, yandaki arkadaşlara iş düşecek, yandaki tekneleri itmek gerekecek. Tekne sahipleri de alarm da zaten, ama ben oraya problemsiz gireceğimden eminim. Sağol Colin bu özgüveni aşıladığın için. Hiç problemsiz giriyoruz, tonoz alınıyor, usturmaçalar sıkışıp tekneye zıplıyor, ama mükemmel bir yanaşma gerçekleştiriyoruz, benden mutlusu yok. Ahmet ve Banu hemen suya atlıyorlar. Pozisyonumuz 36040’.993N, 27058’.675E.




Resim-22. Dirsek Bükü’nde 4 teknenin arasına girip iskeleye bağlanmış olmanın keyfi.


Resim-23. Ahmet ve Banu, Dirsek Bükü’nde denizdeler.

Dirsek Bükü’nde hoş bir restoran var. Suat ile yemek keşfine çıkıyoruz. Levrek ve Çupra var. Et, kebap, piliç var. Mezeler var, içki var, daha ne olsun. Akşam yemeğimiz de oldukça keyifli geçiyor.


Resim-24. Dirsek Bükü’ndeki restoran

Bu akşamki rakı Colin’den. Üşüyoruz ve tekneye biraz erken dönüyoruz. Muhabbet biraz da teknede sürüyor, sonrasında uykuya yenik düşenler yataklarına çekiliyorlar.


Resim-25. Yemek sonrası uykusu gelenler

1 Mayıs 2008 Çarşamba
Ertesi sabah yine muhteşem güzel bir güne uyanıyoruz. Banu ile ufak bir tracking yapmazsak olma. Yarım saatlik bir tırmanış ve iniş sonrasında deniz ve muhteşem bir kahvaltı. Sucuklar elimizde kalacak yoksa.


Resim-26. Dirsek Bükü ve tekneler


Resim-27. Dirsek Bükü


Resim-28. Dirsek Bükü’nde tracking

Hedef, Bozukkale. Günün kaptanı Banu. Rüzgar az, yelkenleri açıyoruz. Zaman zaman yelken, zaman zaman motor yelken gidiyoruz. Öğle yemeğini de Bozukkale’de yiyeceğiz. Buoy yakalama çalışması yapacağız aynı zamanda. Bozukkale’ye girdiğimizde önce keşif yapıyoruz her zamanki gibi. Sığlığa bir bakıyoruz. İskeleden çağırıyorlar, selamlaşıyoruz. Bir iki tekne var şamandıralara bağlanmış. Yakalayıp bağlanacağımız şamandırayı belirliyoruz. Dümenci rüzgarı arkasına alıp şamandırayı geçiyor sahile doğru önce, sonrasında rüzgara doğru dönüp yavaşça yaklaşıyor şamandıraya. Öndeki halatçı, büyük halkalar yaptığı yakalama halatını (suya batar tipte olacak) ortadan ikiye ayırıp halkaların bir kısmını sağ eline diğerlerini ise sol eline alıp bekliyor. Şamandıra yakınımıza geldiğinde şamandıranın arkasına fırlatıp kemend gibi boynundan geçirip sonra tekneye çekecek. Şamandıra yakalandıktan sonra ikinci halatçı da bir ucu koç boynuzuna bağlı halatı şamandırayı tutan halatın halkasından geçirecek ve tekneyi bağlayacak. Hepimiz bu çalışmayı başarıyla yapıyoruz birer kez. Çok fazla çalıştığımız için yandaki tekneden Avusturyalı iki denizci botlarına atlayıp geliyorlar bize yardım etmeye. Pratik yaptığımızı söyleyince hep beraber gülüyoruz.




Resim-29. Bozukkale’de şamandıra yakalama çalışması

Sonra yemek vakti. Muhteşem bir makarna yapıyor Serdar ile Banu. Keyifle yiyoruz. Sonrasında rota tayini. Ya Çiftlik ya da bir ötesindeki ….
Akşam olmadan Çiftlik’teyiz. Kıyıdan verdikleri tonozu alıyorum. Tonoz almak ne kadar pis bir işmiş öğreniyorum. Halatın iskeleden verdikleri kısmını değil denizden gelen kısmını bağlamam gerektiğini hatırlatıyorlar, öğreniyorum.


Resim-30. Yine Çiftlik koyu’ndayız.

Bu akşam teknede yemeye karar veriyoruz. Akşam yemeğinde yine makarna var, mezeler Colin’den yine. Rakı ve şarap bol. Hava soğuk ve çiseliyor. İçeriye hazırlıyoruz masayı. Biraz rakı ve şaraptan sonra gitar faslı başlıyor. Colin alıyor gitarı bu kez, yine bir şeyler mırıldanıyor, telleri tınlatıyor. “Beni uyandırdın” diyor, bana. Gitarı yıllarca sonra yeniden eline aldığı için teşekkür ediyor bana. Çok mutlu oluyorum.


Resim-31. Akşam yemeği bu kez teknede.

2 Mayıs 2008 Cuma
Bu sabah kahvaltı da teknede. Bitirmemiz gereken erzak var. Domatesli sucuklu bir yumurta yapıveriyorum. Afiyetle yeniyor. Kahvaltı ardından telsiz kullanımı ve acil mesajlar, havai fişek kullanımı konusunda ders var. Ardından yola koyuluyoruz. Günün kaptanı Ahmet. Rota, Kumlubük.


Resim-32. Son eğitim günümüz. Colin’e sonsuz teşekkürler.

Kumlubük’te kıyıya bağlanma çalışması yapacağız. Dümende ben varım. Önce liman keşfi. Bağlanacak yeri seçme. Halat ve çapa hazırlıkları. Denize atlayacak adam bulma çalışması. Suat gönüllü oluyor. Halatı beline dolayıp atlıyor suya. Başarı ile kıyıya çıkıp bir kayaya bağlıyor bizi. Demirin boşunu alıyoruz. Bunu da başardık. Sıra denizin keyfini çıkarmaya geliyor. Serdar ve Colin hariç herkes suyun tadına bir bakıyor. Pozisyonumuz 36044’.951N, 28017’.112E.


Resim-33. Kumlubük’te ağaca bağlanma çalışması

Yemek sonrası koydan çıktığımızda Marmaris uzakta görünüyor. Bitti işte. Açığa çıkıp biraz daha çalışma yapacağız. 1200 – 600 çalışması. Suya yine o salak usturmaça düşüyor. Yelkenle giderken hemen rüzgara göre 120 dereceye dönüyoruz. Rüzgar arkamızda iken cenovayı indirip bir kavança ile rüzgara doğru dönüyor 60 dereceyi tutturuyoruz. Ana yelkeni iskotadan salıp gererek hızımızı yavaşlatıp arttırıyoruz ve 1 knot hızla usturmaçaya yaklaşıp almayı başarıyoruz. Herkes aynı çalışmayı birer kez yapıyor. Sonrasında hedef Marmaris. Rüzgar sert ve değişken, trafik yoğun. Sık tackinglerle Yıldız Adası ve Keçi Adası arasından yelkenle geçiyoruz. Rüzgar gerçekten çok sıkı. Bu çalışmada ana yelken arabasını kullanmayı, iskotayı salıp çekerek teknenin bayılmasını azaltmayı, dümenciyi rahatlatmayı öğreniyoruz.



Resim-34. Marmaris’e giriyoruz.

Akşamüstü 5 gibi Netsel Marina’ya giriyoruz. Serdar bizi başarıyla iskeleye yanaştırıyor. Bağlıyoruz teknemizi ve işte bitti. Colin’e teşekkür ediyoruz, sertifikalarımızı veriyor Colin. Bir başka kursa gerek olmadığını, tekne kiralayıp 800 mil yapmamızı söylüyor biz. “Bir sürü sorunuz birikecek, ondan sonra gelirsiniz” diyor. Yüksel Yatçılık’a hoşça kal dedikten ve eylül ayı için tekne fiyatlarına baktıktan sonra Serdar ve Suat yola çıkıyorlar. Biz ise bu akşam buradayız, yarın sabah İzmir üzerinden gideceğiz Adana’ya. Banu, bir gün Bodrum’da kalacak.
Akşam, Colin’in tavsiye ettiği bir restoranda Ahmet ve Banu balık çorbası içerken ben barbunya yiyorum. Marmaris gecelerine birazcık akıp açık havada Barlar sokağında dolaştıktan sonra gidip yatıyoruz.

Ertesi gün 7’de kalkış, 8’de kahvaltı ve otogara gidiş ve bir rüyanın daha sonu.

Sevgili Banu, Serdar, Suat ve Ahmet. Hepinize çok teşekkürler. İyi ki varsınız, iyi ki sizleri tanıdım. İyi ki sizinle bir ekip oluşturduk. Kendimi hep güvende hissettim. Bir çok şeyi daha başarabileceğiz gibi hissettim.

Ve sana sonsuz teşekkürler Colin. Bize mükemmel bir eğitim verdin. Sükunetin, bilgeliğin, hocalığın ve bizlere aşıladığın özgüven için çok teşekkürler.

Resim-35. Eğitmenimiz, Colin.

****************************************************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder