Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

1 Haziran 2016 Çarşamba

YUNAN ADALARI'NA YELKEN (2016)

Geçen seneki Yunan adaları rotamızı bu sene bir kez daha tekrarlama kararı almıştık kışa girerken. Araya giren sağlık problemleri nedeniyle programı askıya almamız gerekti. Ancak hayatın getirdiği ve değiştiremediğimiz şeyleri olduğu gibi kabul etmeyi başarınca ve biraz da kafamın dağılmasını sağlamak üzere programı gerçekleştirmeye karar verdik. Uçak biletleri alındı ve o haftanın gelmesi beklendi.
İlk kez bu sefer, yelken haftasının yaklaşması bende heyecan uyandırmadı.
Benim için biraz zorlayıcı, eğitici bir hafta oldu. Kısa notlar şeklinde paylaşmak istiyorum.

21 Mayıs 2016, Cumartesi
THY'ın 08.10 uçağı ile gecikmesiz ve sorunsuz bir yolculuk sonrası, yine Göcek Körfezi'nin muhteşem manzarası üzerinden dönerek Dalaman'a indik. Bavullar hemen geldi. Bekleyen transfer minibüsümüze bindik ve yola koyulduk.
12.00'de Yüksel Yatçılık'tayız. Teknemiz yarım saate hazır olacak. Pineapple'de kahve içmek üzere oturuyor, ancak yemek yeyip kalkıyoruz. Netsel Marina'daki Migros'tan alışverişimizi hızlıca tamamlayıp teknemize, Famiel'e dönüyoruz. Hanımlar, çabucak yerleştiriveriyorlar malzemeleri. Murat'tan kısa bir brifing alıp motoru çalıştırıyoruz. Palamarları çözüp gümrüğe yollanıyoruz. Yüzen iskeleye kolayca yanaşıp bağlanıyoruz.

Marmaris - Gümrük

Murat ile gümrük ve polis işlemlerimizi hızlıca halledip motoru yeniden çalıştırıyoruz. Ver elini Çiftlik. Saat 14.30.
Rüzgar biraz fazla. Camadanlı ana yelkenle bir deneme yapıyoruz. Boğazdan da yelkenle çıkıp Kadırga Burnu'na doğru yelkenle gitmeye çalışıyoruz ama 15-17 knot rüzgara rağmen hızımız düşük. Artık dalgadan mı, varsa akıntıdan mı yoksa beceriksizliğimizden mi bilinmez tremolalar ile burnu yaklaşmaya çalışıyoruz. Sonunda fenalık gelince motor çalıştırıp Kadırga Burnu'nu geçip Çiftlik'e yöneliyoruz. Ahmet bir ara içerideydi, bir daha içeri girmiyor hafta boyunca.





Saat 17.00 gibi Banu bizi Rafet Baba'nın iskelesine yanaştırıyor. Soluganlar şimdiden tekneyi çamaşır makinesi gibi sallamakta.
Çiftlik

Çiftlik'te keyif saatleri

Keyifli bir akşam yemeğinden sonra iskeledeki teknelerin ana direklerindeki salınımların ihtişamını gören Ahmet, Banu'yu da alarak pansiyona gidiyor uyumak üzere. Biz Esma ile sabaha kadar sallan yuvarlan uyumayı başarıyoruz.

22 Mayıs 2016, Pazar
Teknedeki ilk akşamımız bayağı sallantılı geçmesine rağmen güne mutlu uyanıyorum. Kahvaltıyı da Rafet Baba'da yapıyoruz. 10.15'te yola koyuluyoruz. Rota, Simi. 30 mile yakın yolumuz var. Hava açık, günşli ve rüzgarlı. Polarlarımız üzerimizde. En kısa zamanda yelkenlerimizi açıyoruz. Dümende Esma. Sonra herkes sırayla dümene geçiyor. Banu'nun Talya'da yelken ve denize yakın olma konusundaki eksik hissettikleri bu kez yerine geliyor sanırım.
Öğle yemeğinde ton balıklı dürüm var. Yoğurttan ayran yapıyoruz yanına.
Bu kez Pedi'ye uğramadan doğrudan Simi'ye gidiyoruz. Acentayı arıyorum. Geçen seneki Semih Bey'in telefonuna Mervan Bey cevap veriyor. Bu sene polisin rıhtımına yanaşmamız gerekiyormuş. Saat kulesinin oraya. Önce polis sonra gümrüğe gösteriyoruz kendimizi. Sonra limana girişte sancağımızda kalan rıhtıma bağlanmamız için izin veriyorlar bize. 10 metreye demir atıp bir kerede sokuluyoruz iki teknenin arasına. Demir bir kerede tutuyor. Çok mutlu oluyorum. Koltuk halatlarını da marina görevlisi alıyor. Motoru kapatıyoruz.

Simi
Saat 15.00. Bir şeyler içmek için henüz erken. Limana giren bir katamaran bir saat boyunca uğraşıyor karşı kıyıya demirlemek için.

Dün dümende iken üşümüştü Esma. Akşam biraz ateşi çıkar gibi olmuştu. Bugün kendini pek iyi hissetmiyor. Teknede kalmak istiyor. Biz, üçümüz Simi'yi yeniden keşfe çıkıyoruz. Ev yapımı dondurma ile başlıyoruz. Geziye. Geçen sene karşı kıyıda bir restoranda yemiştik akşam yemeğimizi. Bugün de farklı bir yer olsun diye bakınıyoruz. Benim beğendiğim, Manos'un yeri çıkıyor. Kazık yiyeceğimizi bile bile yer ayırtıyoruz. Bir ara kahve içiyor Banu'lar. Ben de Mitos bira ile eşlik ediyorum. Ben tekneye dönüyorum.


Esma kendini biraz daha iyi hissediyor. Bi gayret ayakkabılarını giyiyor, saat kulesi yönüne kısa bir yürüyüşe çıkıyoruz.





Tepeyi aşınca Türkiye sahillerini görüyoruz.

Simi'den Türkiye'ye bakış
Sonra geri dönüyoruz yavaş yavaş.



Saat 19.00 gibi, Manos'a giriyoruz papağanın ıslık sesleri arasında. Yandaki masada Türkler var. Tekneyi Pedi'ye bırakmışlar. Solumuza da İngilizler geliyor. Meze ağırlıklı bir yemeğin sonunda benim başlangıçtaki balık ısrarım üzerine dört kişiyi doyuracak barbun tabağı geldiğinde doymuş ve neredeyse kalkmak üzereyken bir gayret tabağı bitirmeye çalışıyoruz ama mümkün değil. Mastika likörü ve dondurmalı revani tatlısı da ikram.
Manos'un yeri


Kussam yediklerime yazık, kusmasam bana yazık, bütün adayı yürüyoruz neredeyse hazmetmek için.
Tekneye dönerken Manos'ta Tarkan çalıyor. uyuyorum. Ahmetler de teknede uyuyorlar.

23 Mayıs 2016, Pazartesi
Nisiros ve Tilos'un batısındaki fırtına nedeniyle Nisiros'a gitmekten vazgeçtik ama Tilos olabilir niyetiyle güne uyandık. Kahvaltı teknede. Fırından kruvasan aldı Banu. Kahvaltı sonrası motor çalıştırıp demiri topluyoruz. Limandan ayrılıp boğaza yönelir yönelmez rüzgar 30 knot'a çıkıyor. Hepimiz tırsıyoruz. Banular Simi'ye dönmek istiyorlar, Esma aynı limana dönüp tekneler arasında bir gün daha geçirmek istemiyor. Rüzgar batıdan esiyor. Dirsek Bükü'ne gitmeye ikna ediyorum ekibi. Rüzgar arkadan esiyor. Sadece cenova ile Dirsek Bükü'ne kadar gidiyoruz iki saatte. Bükün girişini geçtikten sonrabiraz daha yelken yapıp sonra geri dönüyoruz. İskelede bir motoryatın yanına Esma yanaştırıyor bizi. Saat 12.30. Bütün gün buradayız.

Dirsek Bükü'ne sığınıyoruz
Dirsek Bükü

Ben denize giriyorum. Kızlar da benden cesaret alıp suya girip çıkıyorlar. Sonra Ahmet'le bir el tavla atıyoruz restoranda. Akşamüstü tepeye tırmanıyoruz. Hisarönü Körfezi'nin güzelliğine bakıyoruz.

Dirsek Bükü sırtlarından Hisarönü Körfezi!ne bakış


Sonra her zamanki gibi yolu bulamayıp 10 dakikada çıktığımız tepeden yarım saatte aşağı iniyoruz Dirsek Bükü'nün güzelliğine bir kez daha hayran olarak.

Dirsek Bükü

Yanımızdaki motoryat ayrılmış. Bir kaç yelkenli tekne daha bağlanıyor iskeleye. Akşam yemeği vakti geliyor yavaştan. İki levrek ayırtmıştım. Banu'lar balık yemeyeceklerini söylüyorlar. Ben de balığımı kimselerle paylaşmıyorum. Saat 21.00 gibi teknedeyiz. Huzurlu bir uykuya dalıyorum bu hafta ilk ve son kez havuzlukta, uyku tulumu içinde, defalarca uyanmama rağmen sabaha kadar esen rüzgar nedeniyle.

24 Mayıs 2016, Salı

Saat 6.00'da uyandık.


6.40'ta koltuk halatlarını alıyoruz. Hedef, Tilos. 30 mile yakın yolumuz var. Yarım saat aküleri doldurmak için motorla seyrettikten sonra hemen yelkenleri açıyoruz ve Tilos'a kadar hiç kapatmıyoruz. Rüzgar, sancak başüstünden geliyor. 13-15 civarında ve hiç değişmeden Tilos'a kadar bizi 6-7 knot hızla götürüyor. Sadece bir kez, Simi'ye yaklaşırken balıkçı motoruna yol vermemiz gerekiyor. Onun dışında dosdoğru Tilos'a rota tutuyoruz. 13.15'te Tilos Koyu'nda 5 metreye demir atıyoruz. Hava güneşli, bulutlu ama denize girmeye bir tek Banu'nun cesareti yetiyor.

Tilos

Öğle yemeğimiz ton balıklı lavaştan ibaret. Koyda bayağı bir oyalanıyoruz. Saat üçe doğru 3-4 teknenin daha koya girmekte olduğunu görünce demiri toplayıp limana giriyoruz. Tombik bir liman görevlisi var rıhtımda. Koltuk halatını almakta ve geri vermekte bayağı zorlansa da sonunda yandaki Beneteau'ya azıcık yaslanarak da olsa tonoz alıp bağlanıyoruz. Sancağımızdaki teknenin sancağına gelen tekneye demir attırıyorlar. Tonoz kalmadı.
Elektrik 7, su 5 Euro. Su depomuzu dolduruyoruz. Bir depomuz ise hala dolu. Tekneyi suyla yıkayabileceğimizi söylüyor marina görevlisi.



Tilos Marina

Yanımızdaki tekne çıkıyor. İki tekne daha demir atarak yanaşıyorlar rıhtıma. Banu'la bizden önce kahveye gitmişlerdi. Biraz sonra biz de onlara takılıyoruz. Onlar kahve içmiş, ben Mitos bira içiyorum. Sonrasında sahilde uzun bir yürüyüş yapıyoruz. Ahmet bize katılmıyor. Hava o kadar sevimli ve deniz o kadar cazip bir hale geliyor ki saatler geçtikçe, keşke denize girsek.






Koy'un sonundan Tilos'a bakış
Sahilde birbirinden güzel restoranlar keşfediyoruz akşam yemeği için. Ahmet ve Banu, köy içinde avlusunda hizmet veren bir evin restoranına (Michalis family Tavern) yer ayırtmışlar. Limana bakan süpermarketten eksiklerimizi tamamlıyor Ahmet. Ben, bir hışım tekneye gidip mayomu giyiyorum ve biraz yürüdükten sonra sahilden kendimi sulara bırakıveriyorum. Soğuk ama pırıl pırıl bir deniz. İki kulaç atıp peştemale sarılarak tekneye dönüyorum. Tekneye dönünce ritülemiz olan cin-tonik içiliyor birer kadeh.  Sonrasında biraz oyalanıp restoranın yolunu tutuyoruz.

Michalis Tavern


Buradaki barbunlar, Manos'takilerden de büyük, ama öncesinde az yediğimiz için hepsini bitiriyoruz beyaz şarap ve uzo eşliğinde. Ama daha da barbun yemem artık. Kısa bir yürüyüşle teknemize dönerken hepimiz mutluyuz.

25 Mayıs 2016, Çarşamba
7.00'de uyanıp kısa bir yürüyüş yapıyorum bu kez limanın soluna doğru.





Kahvaltı bugün teknede. Vaktimiz müsait, yolumuz kısa. O nedenle uzun, keyifli bir kahvaltı yapıyoruz. Sabah uyandığımızda hemen karşımızdaki mendireğin dışına aborda olmuş muhripten arada bir içtima düdükleri ve anonsları duyuluyor. Bir çelik yığını, sevimsiz.


8.45 gibi hareket ediyoruz. Bugün, Esma'nın klasik muhalefet günü. Koydan çıkmadan yelken açma kararıma başlayan itiraz, sonrasında camadanlı yelkeni trim yaparken devam ediyor ve sonlanıyor. Şükürler olsun.
Tilos'a bir kez daha veda

Rüzgar sancaktan geliyor, apazla çok keyifli yelken yapıyoruz bir süre. Ama sonrasında dalgaların sallaması ile önce Ahmet'in midesi tutuyor, sonra da benimki.

Tilos'tan Halki'ye

Vakit müsait, gözüme Alimia Adası'nı kestirdim. Geçen sene oraya girememiştik. Halki ve Alimia Adaları arasındaki küçük adacıklar ve kayalıkları gözeterek Alimia Adası'nın koyuna girerken yelkenleri indiriyoruz. Burada sadece bir balıkçı teknesi ve bol bol rüzgar var. Esma'nın gösterdiği kumluğa demir atıyoruz 5 metreye. Irgat kumandası kısa bir süre çalışıp sonra susuyor. Vinç kolu ile salıyorum demiri.



Alargada yarım saat kadar eylenip kahve içip demiri topluyoruz. Rüzgar deli gibi esiyor kafadan. Yelken açmaya üşeniyorum, motorla basıp gidiyoruz Halki'ye doğru.


Alimia'dan Halki'ye


Takıntılıyım biraz, geçen sene aborda olduğum yüzen T pontonun dışına aborda olmayı planlıyorum kafamdan yine. Koyun içine girince aynı yerin boş olduğunu görüyor, rahatlıyorum. Aborda olmakta nispeten daha iyiyim. Usturmaçalarımızı denize değecek kadar sarkıtıyoruz sancak bordadan. Yalnız sorun, iskelede koltuk halatlarımızı vereceğimiz kimsenin olmaması. Esma başüstünde, Banu kıç koltuk halatını hazırladı, tekneden atlamaya da hazırlandı. Usulca yanaşıyoruz iskeleye, rüzgar sancak başüstünden esiyor ama sorun yok. Bağlanmış tekneden halatlarımızı almaya geliyorlar sorun çözülüyor. Bir de çapraz almak istiyorum. Sonra görevli geliyor. İçeriye demir atarak kıçtan kara yanaşmamızı istiyor. Ben yerimden memnunum, hayatta olmaz. Neden diye soruyorum, büyük tekne gelebilirmiş. Gelirse bakarız deyip çapraz almaya gidiyorum tekneye. Koltuk halatları ile tekneyi çekerek biraz daha iskelenin sonuna getiriyorum teknenin kıçını. Önümüzde kocaman bir yer açılıyor. Sonra çaprazı almaya uğraşıyoruz. Bayağı bir uğraşıyoruz. Baş halatımız uzun olduğu için onun geri kalanını kullanarak kıça doğru bir çapraz alıyorum. Bir tane de vasattan kıça halat götürüyorum. Ama anlıyorum ki pürmeçe almayı pek bilmiyormuşum. Öndeki tekneye doğru hareketlenmemizi önleyecek açmazı aldığımdan eminim ama.

Halki

Sonra Esma denize atlıyor Banu ile birlikte. Sonra da bir süre güneşleniyorlar teknede.


Ahmet, çoktan limandaki kahvelerden birinin yolunu tuttu bile. Bizden sonra iki tekne daha geliyor ve demir atarak kıçtan kara yanaşıyorlar iskelenin iç tarafına. Biri Türk teknesi. Halatlarını almaya yardımcı oluyorum.
Sonunda yürüyüşe çıkabiliyoruz Esma ile. Bu kez adanın burnuna kadar yürümeyi başarıyoruz daracık sokaklarda yolumuzu bulup.


Sonra geri dönüp Ahmetler'e eşlik ediyoruz kısa bir süre.



Tekneye dönünce bir cesaret geliyor, Esma  ile birlikte denize giriyoruz. Su yine soğuk ama çok güzel. Sonra Ahmet, cin-tonik hazırlamak üzere mutfağa girmeyi başarıyor. Önümüze küçük bir tekne bağlanmış, Tilos'ta yanımızdaki mavi yelkenli. Sorun kalmıyor böylece. Üzerimizi değişip kalın bir şeyler giyip kendimize yeni bir restoran bulmaya gidiyoruz hava kararmadan.


Halki kilisesi

Koskoca feribotlar gelip pıt diye kıçtankara yanaşıverince çok gülüyorum kendime 12 metrelik bir tekneyi yanaştırmayı başardım diye sevinmelerime, kendimi başarılı hissetmelerime.


Akşam yemeğinde merkezdeki restoranlardan (Magefseis) birindeyiz. Hava biraz rüzgarlı olduğu için içerideki masalardan birine oturuyoruz. Bu akşam barbun yok. İstesem de restoranda yok. Ahtapotlu bir tas kebabı gibi bir şey yiyorum, çok beğeniyorum.

Halki'de akşam yemeği

Halki'de akşam yemeği

Yemek sonrası çok kısa bir yürüyüş ve bir cafede çay ve cheescake. Çayın yanına soğuk su getiriyorlar. Sonrasında tekneye gidip yatıyoruz.

26 Mayıs 2016, Perşembe
Bu sabah 6.00'da uyanıp güneşin doğuşunu seyrediyorum. Kahvaltı teknede. Hafif bir kahvaltı yapıyoruz bu kez, deniz tutma korkusundan. Yolumuz uzun. Kısa süreli bir deniz yapıyorum. Sonra yanaşan feribotun ayrılmasını bekleyip koltuk halatlarını çözüyoruz. Bir saat motor seyri yapıp aküleri doldurduktan sonra cenovayı açıyoruz. 4 knot hızla gidiyoruz. Bir ara yine motor. Hava artınca yine cenova. 16-17 knot rüzgarda5-5.5 knot hızla gidiyoruz.
Termik santrali geçince yine motor ve öğle yemeğine makarna. Sonra yine yelken. Acentayı arayıp gelişimizi haber veriyorum.
Mandraki'ye dönerken yelkenleri indiriyoruz. Hava deli gibi esiyor. Girişte solda iki tekne arasındaki yerimizi göseriyorlar. 5 metreye demir atıp 30 metre zincir bırakıyorum. İki  tekne arasına girmeden demir kasıyor. Yavaş yavaş zincir bırakarak iki tekne arasına sokuluyoruz. Sancağımızdaki teknenin kaptanı Türk. Koltuk halatlarımızı alıp bizi karaya bağlıyorlar. Motoru kapatıyoruz. Ebru, geçen seneki acentamızın çalışanı. Bize kiralık araba ayarlıyor beş dakikada. 30 Euro veriyoruz akşama kadar bir Suzuki için Lindos'a gitmeliymişiz. Bir saat sürermiş. Beş buçuk, altı gibi Ebru ile buluşup polise gideceğiz. Geçen sene hepsini Ebru halletmiş, bir polis falan görmemiştik. Bu sene biz polise gidecekmişiz. Arabaya atlayıp Lindos'a yollanıyoruz, Rodos içindeki sokaklarda kaybolarak, sonrasında doğru yolu bularak.

Bir saat sonra Lindos'u görüyoruz tepeden.

Lindos
Ahmet, burayı çok iyi biliyor. Otoparklar var. Bir tanesine kadar daracık bir yoldan inip park ediyoruz. Plaj, yürüme mesafesinde. Restorana oturup birer frappe söylüyor Ahmetler. Ben bira söylüyorum.


Lindos plajı
Çok zamanımız yok ama denize giresim geliyor. Mayo giyiyorum ve atıyorum kendimi Lindos'un soğuk sularına. Sonra süratle giyinip tekrar yola koyuluyoruz. 17.30'da gümrük randevumuz var.
Bir saat sonra yeniden şehir merkezindeyiz. Benzin alıyoruz. 10 euroluk benzin harcamışız. Sonra telefon edip Ebru Hanım ile buluşuyoruz. Ticari limana kadar araba ile Ebru Hanım'ın motorunu takip edip kendimizi liman polisine gösteriyoruz. Gümrük işini Ebru Hanım hallediyor. Biz tekneye dönüp arabayı park edip anahtarı paspasın altına bırakıyoruz.
Koltuk halatları bollaşmış, demir biraz taramış. Hava sert, çıkıp bir daha demir atmamız gerekecek. Motor çalıştırıyoruz, rüzgaraltı koltuk halatını bırakıyoruz. Banu elektrik kablosunu topluyor. O sırada Ebru Hanım geliyor, ücretini takdim edip tekneye dönüyorum. Demiri biraz fazla çekmiştik, Esma demirde, ben de ileri yol verip rüzgar koltuk halatını bırakıyorum. Teknelerin arasından çıkınca toplarım. Ancak daha yarım tekne boyu gidemeden iskelemizdeki Almanlar'ın teknesine yaslanıyoruz. Yandaki tekneden "ileri ver abi" dedikçe Mustafa Kaptan, bizim tekne iskelemizdeki teknenin zincirine doğru gidiyor. Bir ara zincirlerinin hareketlendiğini, yukarı doğru kalktığını görüyorum. "abi, koltuk halatı suda" dediğini duyuyorum Mustafa Kaptan'ın. Çekmeye çalışıyorum ama halat gelmiyor. Ben iki tekne arasından çıkmış durumdayım ama teknenin başı Almanlar'ın teknesinin başına, kıçı da Mustafa'nın teknesinin burnuna dönmüş durumda. Almanların "Allahım" ifadeli suratlarını görünce tornistanı veriyorum ve sudaki halatı pervaneye doluyorum. "Dütt" diye bir ses geliyor ve motor susuyor. Kendi teknelerini korumak üzere bizim tekneyi tutmuş olan Almanlar'a "bizi bırakmayın" diyorum. Onlar o sırada "back, back" deyip duruyorlar ama motorumuz çalışmıyor dediğimde yüzlerindeki ifadeyi unutmayacağım. "Bu tekneyi tutarak buraya baştan kara sokacağız" diyorum, bir koşu bir koltuk halatı kapıp geliyorum. Elle tuta tuta, ite çeke tekneyi iki tekne arasına baştankara sokuyor ve vasattan bağlıyorum Almanların teknesine. Sağolsun Mustafa Kaptan da kıçımızı kendi teknesinin iskele başomuzluğuna bağlıyor. Karadan da teknenin rıhtıma çarpmasını önleyecek kadar bir destek verdiklerinde demiri toplayıp çıkıp geri gelip bağlanma işimiz tamamlanmış oluyor (!). Yandaki teknedeki Almanlar ile daha samimiyiz artık. Mustafa Kaptan ise bir tane. "Olur böyle şeyler" deyip gönlümü alıyor.
Şimdi işimiz var. Karizmayı zaten çizdirmiş durumdayız ama halatı da çözmemiz lazım pervaneden. Mayoyu ve eldivenleri giyip gözlüğü takıyorum. Elime de keskin bir bıçak alıp Rodos Mandraki Limanı'nın pis sularına bırakıyorum kendimi. Koltuk halatı, sancak kıç omuzluktan suya inmiş, dümen palası ile tekne karinası arasından  sıkışarak geçmiş oradan da pervaneye dolanmış. Dümen palası üzerindeki halatı kesiyorum ama pervaneye dalmam mümkün değil. Balık adam çağıralım diyorlar, inat edecek durumum yok, kabul ediyorum.
On dakikaya balık adam geliyor. Ahmet ile konuşuyorlar. Yarın polis ile birlikte geleceğini söylüyormuş adam, ben kıçta durumumu analiz ederken. Sonra kendi koltuk halatımız ile sorun yarattığımıza emin olunca dalmaya karar veriyor. Beş dakika sonra botu ile giyinmiş olarak geliyor Nikos. Teknemizin emniyette olup olmadığını soruyor. İki tekneye bağlı olduğumuzu söylüyoruz. Yandaki teknenin motorunu kapatmasını istiyor. Kapattırıyoruz. Suya girip halat ile geri çıkması beş dakika sürüyor. Resmini çekiyoruz. Bir kaç yüz euroyu gözden çıkardım ben, duyduklarımdan aklımda kalanlara dayanarak. 300 euro istiyor. "Yok yahu" diyorlar bizimkiler "30 euro istedi adamcağız". Gerilmişim demek ki. İşittiğimi algılayamamışım. 30 euro verip teşekkürlerle vedalaşıyoruz Nikos ile.

Rodos'lu Nikos

Tekrar çıkıp demir atıp geri geleceğiz. Ekip gergin, kaptanın karizması yerlerde. Motor tıkır tıkır çalışıyor. Halatlarımızı çözüp tornistanda iki tekne arasından çıkıyoruz. Mürettebatın "daha deneyimli birisini alsa mıydık tekneye" önerilerini savuşturup limanın karşı kıyısındaki teknelere kadar yaklaşıyorum. Öğlenkinden biraz daha uzağa olmak kaydıyla yine demir atıp geri geri sokuluyoruz komşularımızın teknelerinin arasına. Rüzgar yine deli gibi esiyor ama sorun yok, yavaş yavaş giriyoruz yerimize. Zaten Mustafa Kaptan daha neredeyse iki tekne arasına girmeden rüzgar üstü koltuk halatımızı alıp teknesinde yürüyerek rıhtıma kadar götürüp bağlamaya hazır. İki tekne arasına girmeden demirin tuttuğundan emin oluyorum bir kez daha. Tekrar tornistan ile iki tekne arasına girip koltuk halatlarını bağlayıp motoru kapatıyorum.

"Wellcome back" diyorlar Almanlar. Bir kırmızı şarap ikram ediyoruz onlara. Mustafa Kaptan'a da bir cin ve tonik. Almıyor Mustafa Kaptan. Israrla bizden bir anı olsun diye teknesine bırakıyorum ve uzun soluklu bir sohbetimiz oluyor. Hollandalı patronunu bekliyormuş. Levrekler hazırmış. Tekrar teşekkür ediyorum yardımları ve desteği için.

Mandraki Limanı'nda atraksiyon sonrası huzur

Üstümüzü değişip cin toniklerimizi yudumladıktan sonra Vedat Milör'ün çok tavsiye ettiği "Tamam" isimli lokantayı bulmak üzere şehrin sokaklarına bırakıyoruz kendimizi. İlk arkamızı döndüğümüzde Erözenci Ailesi'nin arkamızda olmadıklarını görüyoruz. On dakika sonra geliyorlar, adres sormuşlar. Biz Esma ile alışkın değiliz adres sormalara. Haritaya bakıp buluruz yolumuzu ya da kaybolmaktan keyif alırız. Sekiz kere daha adres sorduktan sonra lokantayı buluyoruz. Kapıda 20 dakika sonrasına yer ayırtmaya çalışan bir kaç kişiyi dirseğimiz ile iterek "biz, şimdi girmek istiyoruz" talebimizin hemen olumlu karşılanmasını sağlıyoruz. Küçücük bir restoran burası. Cam kenarında dört kişilik masaya oturtuyorlar hemen. Bütün çalışanlar güleryüzlü. Restoran sahibi İstanbul'dan geldiğimizi öğrenince Vedat Milör'ü soruyor. Buraya gelme sebebimizin o olduğunu söylüyoruz. Şarap ve yemek takdimleri çok keyifli. Yediklerimiz lezzetli. Bir de şarap kadehi kırmama rağmen (!) makul bir hesap geliyor.




Keyifli bir şekilde tekneye dönmek üzere yola koyuluyoruz. Ama bir kafede geç saat kahvesi içmemiz gerekiyor. Yarım saat de bir kafede oturuyoruz. Dönüş yolu daha kolay. Dümdüz sokaktan inince limandayız. Koltuk halatları hala gergin. Yarın sabah Rodos'un batısından esen fırtınanın kırıntıları ile döneceğiz Türkiye'ye. Yatıyoruz. Gece boyunca rıhtıma vurma sesi işitiyor muyum diye defalarca uyanarak deli gibi esen rüzgarda.


27 Mayıs 2016, Cuma
Sabah 5.30'da ayaktayız. Hazırlıklarımızı tamamlayıp 6.00 gibi motoru çalıştırıyoruz. Yanımızdaki tekneler henüz uyuyorlar.
Rodos'a veda

Elektriğimizi ve rüzgaraltı koltuk halatımızı söküp rüzgarüstü koltuk halatımızı da Banu'ya emanet edip bir hışım çıkıyoruz iki teknenin arasından sorunsuz bir şekilde. Koltuk halatının son 30 cm'i bir süre bizimle gelmemeye karar verse de sonunda üzerindeki yüke dayanamayıp karayı bırakıyor. Sonra demiri topluyoruz. Mandraki Limanı'ndan çıkar çıkmaz camadanlı yelkenlerimizi açıyoruz ama rüzgar bütün şiddeti ile iskele bordadan geliyor. Bu açı ile yelken yapmak bana çok huzurlu gelmediğinden motor çalıştırıp bumbayı ortaya alıyoruz ve motor yelken Kadırga Burnu'na doğru yola koyuluyoruz. Ekibin tedirginliği nedeniyle herkesin can yeleklerini giymesini istiyorum. Rüzgar 20-25 arasında esiyor. Dalgalar ise 1 metre kadar.  Zaman zaman dalgaları yandan değil de başomuzluktan almak için rotamdan çıkıyor ve bir süre Serçe yönünde dümen tutmak zorunda kalıyorum. Ahmet'inkileri bilemiyorum ama Banu'nun duaları uzaktan hissedilebiliyor. Islanan kot pantolonunu bir süre sonra şort ile değiştiren Ahmet'in  keşke getirseymiş iyi olacağını bildiğimiz ama şimdi Istanbul'daki evde duran bir trecking pantolonu olması bir haftadır espri konularımızdan.




Bir tek Banu'da ıslanmaz yazlık bir pantolon var, bizler şort ve üzerimizdeki polar ve su geçirmez montlar ile azıcık üşümemize rağmen rahatız.
Türkiye karasularına girip kıyıya biraz yaklaşmamız 3 saatimizi alıyor ve rüzgar makul seviyelere iniveriyor. Hemen cenovayı da açıp motoru kapatıyoruz. Müziği de açıyorum, klasik bir müzik parçası ruhlarımızı huzura kavuşturuyor. Artık yeniden yelken yapıyor olmanın keyfini yaşıyoruz. Rotamızı düzeltip Kadırga Burnu'na yöneliyoruz yeniden.


Saat 10.00 gibi Kadırga Koyu'na girip koyun girişinde sağda kalan boğaza dönüp demir atıyoruz. Rüzgar boğazdan estiği için pruvamız Marmaris'e dönük bir süre alargada kalacağız.
Kahvaltımızı hazırlarken ben bir denizin tadına bakıp geri çıkıyorum. Keyifli bir kahvaltı sonrası 12.30 gibi demir almayı kararlaştırıp dinleniyoruz.
Arada bir demirimiz biraz tarar gibi oluyor ama sorun yok, rüzgara dönük duruyoruz bir süre daha.
Saat 12.00 gibi demir toplamaya karar veriyoruz. 13.30 gibi Murat ile gümrük pontonunda buluşmak üzere randevulaşıyoruz. Rüzgar çok fazla ama her zamanki gibi kafadan geldiğinden motor basıp yollanıyoruz Marmaris'e.

13.31'de yüzer pontona aborda olup motoru kapatıyoruz.

Marmaris gümrük pontonu


Polis ve gümrük işlemlerinden sonra sıra geliyor mazot almaya. Mazot iskelesine de sorunsuz bağlanıyoruz. 72 litre azot harcamışız. Çokça yelken yapmıştık oysa. Ödemeyi yapıp iskeleden tornistan ile ayrılıyoruz. Yüksel Yatçılık'ın pontonuna da beş dakikada bağlanıp motoru kapatıyoruz.

Famiel S/Y



Ahmetler hemen duşa ve sonrasında Pineapple'a gidiyorlar. Benim tekneden ayrılmam zamanımı alıyor. Bırakasım yok tekneyi her zamanki gibi. Sonra önce duş, sonra Pineapple'da akşam yemeği, tekneden bavulları indirme, acemiliklerime rağmen iki yıldır beni Yunan Adaları'nda güvenle dolaştıran Famiel'e teşekkür ve veda, biraz geciken VIP servis için endişelenmeler ve ver elini Dalaman Havaalanı.