Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

23 Temmuz 2010 Cuma

PERU'DAN HATIRIMDA KALANLAR

26 Ocak - 3  Şubat 2008 tarihleri arasında Peru'da geçirdiğimiz 1 haftalık süreci, beni çok etkilemiş olmasına karşın yazıya bir türlü dökememiştim. Üzerinden tam iki sene geçmiş olmasına rağmen bugün bana soranlara hala, yaşamımda beni en çok etkileyen tatillerimden biri olduğunu söylüyorum. Üstelik, binbir nazla gitmeyi kabul etmiş olmama rağmen.
Peru dönüşü hazırlamış olduğum slayt gösterilerini hem kliniğimdeki asistan arkadaşlarım, hem de fakültedeki meslekdaşlarımla paylaşmıştım. Aşağıda sizlerle paylaşacağım satırlar, o slayt gösterilerinden alınmıştır.
Peru cumhuriyeti, Güney Amerika’nın 3. büyük ülkesi. İnka dilinde "Bolluk ülkesi" demekmiş. Başkenti, Lima. Nüfusu, 28 milyon. Konuşulan diller; İspanyolca, Keçuva ve Aymara. Dini ise Katolik. Güney Amerika'nın batı tarafında, Pasifik Okyanusu'na kıyısı olan; kuzeyinde Ekvador ve Kolombiya, doğusunda Brezilya, güneydoğusunda Bolivya ve güneyinde Şili ile komşulukları bulunuyor.
Festtravel'ın düzenlemiş olduğu bu geziden, Adana'daki yürüyüş arkadaşlarımızdan Serdar ve Nazan Özbarlas vasıtasıyla haberdar oluyoruz. Meğer, Esma'nın en büyük hayali imiş Machu Pichu'yu görmek. Bense Machu Pichu'nun ismini ilk kez duymuş sıradan bir Türk erkeği olarak programın fiyatı ile ilgilenmekteyim o sıra. Doğal olarak da ödenmesi gereken rakam, yüklü bir meblağ olduğundan vaz geçmiş durumdayım. Buradan kalk, İstanbul'a git. Oradan Avrupa'nın bir yerine git. Koskoca Atlantik'i geç. Yetmedi Güney Amerika'yı da geç. Peru denen bir ülkenin başkentine in. Sonra bir hafta dolaş. Sonra aynı yollardan geçerek geri dön. Bir de bunun üzerine çokça sayıda dolar ver. O dolarları da ancak bir aylık çalışmanın sonucunda kazanabilmiş ol.
"Ben gelmiyorum" deyince hanım, İstanbul'dan, yine yürüyüşlerden ve yelkenden bir arkadaşımızı arayıp "üç hanım" bir odada kalıp kalamayacaklarını soruyor. Olumlu yanıt alınca da kaydını yaptırıyor. Bunun üzerine ben ne yapıyorum? Kısa bir süre bekledikten sonra yeni bir karar alıp, "ben de geliyorum" diyorum. Bunun üzerine yeniden telefonlaşmalar, rezervasyonların yeninde düzenlenmesi, bir süre olumlu bir yanıt almak için beklenmesi ve sonuçta "tamam" yanıtının alınıp dolarların havale edilmesi.
Burada kışın göbeği, ama orada yaz imiş. Görelim bakalım. Bende daha çok Atlantik okyanusunu ilk defa geçecek olmanın heyecanı var. Hayır, nasıl olsa ineriz de, inşallah bu yer, istediğimiz yer olur diye kıllanmıyor da değilim.
Üç şehir görme imkanımız olacakmış. Başkent, Lima; Machu Picchu’nun olduğu şehir, Cusco ve Titicaca gölünün olduğu Puno. 


Peru gezimiz, Adana'dan geç saatte bindiğimiz THY uçağı ile başlıyor. Madrit'e bizi götürecek uçak ise sabah. Saat 05.00 gibi dış hatlarda buluşmamız isteniyor Festtravel rehberi ile. Uçağımız gece geç vakit Atatürk'e indiğinde iki seçeneğimiz var. Ya, Şişli'ye kadar gidip Esma'nın kardeşinde sabaha kadar muhabbet edip, sabah 4 gibi oradan taksi ile geri dönmek (uyusak olmaz, kalkamayız), ya da Dış Hatlar terminalinde sabahı beklemek. Nazan'ın dönüş için bir geceliğine Dış Hatlar terminalindeki otelde yapmış olduğu rezervasyonu teyit için otele gittiğimizde lobide sabahı bekleyebileceğimize karar verip resepsiyondan da izin aldıktan sonra yumuşacık koltuklara oturup beklemeye başlıyoruz. Dikey pozisyondan kısmi yatay pozisyona geçmemize ise nazik bir şekilde izin vermiyorlar. Sabahı etmek beklediğim kadar güç olmuyor. Sabah, erkenden bavullarımızla beraber Iberia havayollarının  standı önünde Peru yolcuları ile buluşmaya başlıyoruz. Tanışmalar ve kısa bir bilgilendirmeden sonra check in yaptırıp içeri giriyoruz. Free shoplar, gözlerimizi renklendiriyor ama yine göz kapaklarımız kapanmaya meyilli.
İstanbul’dan 4 saatlik bir uçuş sonrasında geldiğimiz Madrid havaalanında yavaş yavaş havaya girmeye başlıyoruz. Bu havayolları ile bir de Atlantik okyanusunu geçmek nasıl olacak, bilmiyorum. Hatta belki de aynı uçağı verirler bize diye korkmuyor da değilim.


Madrid Havaalanı
Yok, öyle olmuyor. Kocaman bir uçakla geçiyoruz Atlantik okyanusu'nu. Ama neredeyse tüm servisi kendimiz yaparak. Klasik, önceden planlamış yemek, içecek servisleri dışında Iberia Havayolları'nın hostesleri, mutfağı yolculara açıp kendileri oturuyorlar. Bir ara, tüm camların perdeleri kapanıyor, uykumuz olmasa da uyuyalım diye. 
Çoklukla uyuyarak, o dünyanın yolunu geride bırakıp Peru'ya, başkent Lima'ya indiğimizde saat akşamın 7'si. Bizden 7 saat geri.
Lima Havaalanı
Otelimize yerleştiğimizde dışarı çıkıp şöyle bir bakacak halimiz bile yok. Uyuyoruz.

27 Ocak 2008, Lima
Ertesi gün bizi müze gezileri bekliyor. İlki Ulusal Arkeoloji müzesi (Museo Nacional De Arqueologica, Antropologia E Historia Del Peru). 


Museo Nacional De Arqueologica
Rehberimizin  anlattığına göre; bugünkü Peru topraklarında insan yerleşiminin geçmişi en az 10.000 yıl geriye gidiyor. İÖ. 1250’lerde çeşitli bölgelerde Chavin, Nazca gibi ileri kültürler ortaya çıkmaya başlıyor. İlk kez 1438’de ülke genelinde siyasal birliği sağlayan İnkalar, sonraki 50 yıl içinde Cusco’dan çıkarak çevredeki toprakları da ele geçiriyorlar. 1524’te.
Museo Nacional De Arqueologica
İspanya adına Peru’daki ilk keşif seferini gerçekleştiren Francisco Pizarro, 7 yıl sonra küçük bir ordu ile geri dönerek tuzağa düşürdüğü İnka Atahualpa’yı öldürüyor ve İspanyol egemenliğini oluştuyor. 1821 yılında Arjantinli General Jose de San Martin’in Lima’yı ele geçirmesi ile bağımsızlık ilan ediliyor. Son İspanyol kalıntılarını da Simon Bolivar yenilgiye uğratıyor.
Museo Nacional De Arqueologica
İkinci müzemiz, Rafael Larco Herrera isimli bir adamın kurduğu müze (Museo Rafael Larco Herrera).
Museo Rafael Larco Herrera

  Bu müzede daha çok altın ve yine seramik sanatları var.
Museo Rafael Larco Herrera
Burası, zaten bir altın ülkesi eski zamanlarda. O nedenle özellikle İspanyollar'ın gözbebeği oluyor kısa bir süre içinde. Buradaki altınların İspanya'ya götürülmesi ile İspanya'nın güçlü bir devlet olma özeliğini yıllarca sürdürmesi mümkün oluyor.
Rafael Larco Herrera'da  seramik ve altın toplama sevdası bir obsesyona dönüştüğünden binlerce seramik var bu müzede depolara sığmayan.
Museo Rafael Larco Herrera
Aynı müzede bir de erotik seramikler bölümü var ki kapıdan görünüşünü çektim, fikriniz olsun diye, daha fazla resim koyamadım. Resmin solundaki küçük heykelin önündeki uzantıya ve hatta işlevine önem verilmiş bu müzedeki eserlerde. 
Museo Rafael Larco Herrera
 Müze çıkışında pisco likörü içiyoruz, kokadan yapılmış.
Lima, Pasifik Okyanusu kıyısında bir şehir. Müzelerden sonra otelimize çok yakın bir alana geri dönüp Larcomar isimli bir alışveriş, yeme-içme merkezine gidiyoruz. Turistler de burada, eli yüzü düzgün yerli halk da. Pasifik okyanusunu ilk kez göreceğim için çok heyecanlıyım.
Pasifik Okyanusu
Lima'nın nüfusu, 7 milyon kadar.
Pasifik Okyanusu
Öğle yemeğimizi burada, Larcomar'daki bir restoranda (La Dama Juana) yiyoruz. 
La Dama Juana
Yemek sonrası yine otobüsümüze doluşup şehir meydanına, Plaza de Armas'a gidiyoruz. Önce Katedral.
Plaza de Armas - Lima
Sonra garnizon.
Plaza de Armas - Lima
Son olarak da Başkanlık Sarayı.
Plaza de Armas - Lima
Meydandaki aşk meleği..
Plaza de Armas - Lima
Sonra yine Pasifik okyanusu'na geri dönüyoruz akşam yemeği için. ama öncesinde biraz vaktimiz var güneşin batışını seyretmek için.
Pasifik

Pasifik

Pasifik

Akşam yemeğimiz, okyanusun üzerindeki bir restoranda: La Rosa Nautica.

28 Ocak 2008, Lima
Sabah otelimizden (Exclusive San Agustin) ayrılarak havaalanına gidiyoruz.
Yanımızdan geçiveren otobüsler, özgün çizgileri ve renkleri ile çok güzel fotoğraf veriyorlar. Otobüsümüz bizi havaalanına bırakıyor. Havaalanına ismini veren adam, Jorge Chavez, And dağlarını uçakla geçen ilk Peru’lu olmaya çalışırken düşüp ölen bir havacı. 

Hedef, Cusco. Bu kez Star Peru havayolları ile gidiyor ve çok memnun kalıyoruz. Kısa bir yolculuk sonrasında Peru'nun içlerine doğru girip Cusco'ya iniyoruz. Cusco, 3300 m yüksekliğinde, 350 bin nüfuslu bir şehir. İnkaların başkenti. İnka inanışına göre “Yeryüzünün merkezi”. 12. Yüzyılda güneşin oğlu Manco Capac tarafından kurulmuş.
Cusco - Peru
Daracık sokaklardan geçerek otelimize ulaşıyoruz, ama bavullara elimiz neredeyse hiç değmiyor. 
Casa Andina - Cusco
Rehberimiz İlknur, her şeyi onca güzel organize etmiş ki, bavullar uçaktan alınıp otobüse, otobüsten alınıp odalara konulmuş bile.
Rehberimiz, İlknur
İlknur, 40 yaş hediyesi olarak kendisine, yelkenle Atlantik geçişini vermeyi planlıyor sonbaharda. 
Öğle yemeğimiz pek bir keyifli geçiyor. Yerel müzik dinleyip CD satın alıyoruz.
Cusco'da öğle yemeği
İçkimiz, Pisco. Soğuk içilen, yerel bir içki Pisco. İçilmese de olabilir.
Pisco
Burada, yerel rehberimiz ile tanışıyoruz. Kendisi arkeoloji mezunu çok şirin bir adam.
Yerel rehberimiz
Yemek sonrası, Cusco şehir meydanında bir tur atılıyor.
Cusco şehir meydanı

Cusco şehir meydanı
Sonra, otobüsle Cusco şehir merkezini geride bırakıyoruz.
Cusco
Uzaktan  bakınca Cusco pek sevimli gelmiyor.
Hedefimiz, Saksaywaman. 
Saksaywaman, Cusco’nun 2 km dışında, İnkaların “Güneş evi” olarak adlandırdıkları bir tapınak.  
Saksaywaman
Bir sürü taştan ibaret. Taşlar, harçsız, en ağırı 125 ton.
Saksaywaman
Çıkışta yerel kıyafetleri ile fotoğraf çektirmek üzere bekleyen kadınların bu isteğini kıramayıp fotoğraflar çektiriyoruz. Para istediklerinde öğreniyoruz gerçeği.
Saksaywaman
Sonra yine ver elini Cusco şehir merkezi.
Cusco şehir meydanı
Katedrali gezmesek olmaz.
Cusco Katedrali
Katedralin bahçesi gerçekten çok keyifli.
Cusco Katedrali
Akşam yemeği ve sonrasında tuş.

29 Ocak 2008, Cusco
Bugünkü ilk hedefimiz, Cenco, Cusco’nun 3 km dışında toprak anaya adanmış bir tapınma merkezi.
Cenco

Cenco
 Sonra da tekstil ve seramik el sanatları ile ünlü olan Pisac kasabası.
Pisac kasabası
Bu kasaba, Urumba nehri boyunca kurulmuş, eskiden İnka’ların tarım ihtiyacını karşılayan bir alanda yer alıyor. El yapımı ürünlerin sergilendiği pazarı meşhurmuş.
Pisac kasabasında pazar


Pisac kasabasında pazar

Pisac kasabasında pazar
Alış verişler tamamlandıktan sonra yine otobüsle öğle yemeğini yiyeceğimiz bir kır lokantasına götürülüyoruz.
Alpagalar, Lama'lar ile birlikte buranın yerel hayvanları. Alpaga, tükürebilen bir hayvan. Fotoğraf çektirmek için canını sıktığımızda tükürebildiğini görüp öğreniyoruz.
Karnımız tok, artık yeni yerler keşfedebiliriz. Sırada Ollantaytambo var. Ollantaytambo, yönetsel, askeri, tarımsal, dinsel  bir merkez. 
Ollantaytambo
Daracık sokaklardan geçtikten sonra tapınak karşımıza çıkıyor.
Ollantaytambo
Biz de merdivenlerinden çıkıyoruz. Merdivenlerin tam karşısında kalan tepe ile ilgili, orada bir insan yüzü olduğundan başlayan bir sürü öykü anlatıyor rehberimiz.  
Ollantaytambo
Bugünkü yürüyüşlerimiz bu kadar. Otele gideceğimizi söylüyor rehberimiz. O akşam kaldığımız otel, doğası ve mimarisi ile etkileyici bir otel gerçekten. Hem Karadeniz'i andıran bir yeşilliğin içinde, hem tatil köylerimizi andıran bir estetiğe sahip, sessiz, huzur dolu bir otel.
Koka çayı ile ağırlıyorlar bizi. Biraz yükseldik deniz seviyesinden. Koka çayı, hem beyin damarlarımızda daralma yapacak, böylece beyin ödemimizi azaltacak, hem idrar söktürecek, kanımızdaki toksik maddeleri atacak, hem bizi bir miktar uyaracak, böylece yükseklik hastalığından koruyacak.
Akşam yemeğinden sonra sohbet edecek kuvvet bulabilene aşk olsun. Herkes odasına çekiliyor.

30 Ocak 2008, Machu Pichu
Bugün, merakla beklediğimiz Machu Picchu günü. Kalkış sabah 05.00. Otobüsümüz bizi tren istasyonuna götürüyor.
Perurail
İstasyon, bir nehrin yanında. Nehir, kahverengi suyu ile deli gibi akıyor.
Trenimiz geliyor bir süre sonra. Çok şirin bir tren. Sadece öne oturanlar şanslı değil.
Tavanında da camlar var, geçtiğimiz doğayı doyasıya görebilelim diye.
Peru Demiryolları, kahvaltılık paketler ikram ediyor bize trende. Sandviç, kek ve koka çayımızla kahvaltımızı yapıyoruz. Tren, 45 dakikalık bir yolculuktan sonra otobüslere binmek üzere bizi bırakıyor.

Yine Karadeniz'deki deli bir nehrin üzerindeyiz sanki. Buradan minibüsler bizi alarak yukarıya, Machu Pichu'ya çıkaracak.
Otobüs yolculuğu da 1 saat kadar sürüyor. Dağa tırmanıyoruz. Sonra otobüsten inip bir miktar da biz tırmanıyoruz.
Sonra milli parka girmek üzere rehberimizin vermiş olduğu biletlerle kapıdan içeri adımımızı atıyoruz. Şöyle merdivenlerden çıkıp fotoğraf çekmeye başlıyoruz. 
Ama o kulübenin olduğu köşeyi dönünce inanılmaz bir manzara ile karşılaşacağımızı tahmin etmek mümkün değil.
Machu Pichu
İşte Machu Pichu. 
 İnanılmaz. 
Muhteşem. 
Rehberimiz İlknur, besin zehirlenmesi nedeniyle dinlenmek zorunda kalıyor.
Altına bir panço serip üzerine bir polar ve yağmurluk bıraktıktan sonra keşfe devam ediyoruz.



Machu Picchu, İnkaların kayıp şehri. 24 Temmuz 1911’de Amerikalı Hiram Bingham tarafından bulunmuş. Bingham o tarihlerde İnkaların son direniş kalesi olan Vilcabamba’yı  aramaktaymış.
2350 metrede kurulu.  İki bölümden oluşuyor: Tarım yapılan teras alanları ve rahiplerin yaşadığı düşünülen tapınak bölümleri. Muhteşem görüntüler yakalamak için yorulmanıza gerek yok. Hepsi orada.

Deklanşöre basmanız yeterli.

Yerel rehberimizi bizlere tercüme eden, yine gruptan biri, eski bir mütercim, Zeynep.



Bir grup fotoğrafı çektirip, önce rehberimizi bulmaya, sonra da yemek yemeğe gidiyoruz.

Sonra yine minibüslerle tren istasyonuna binip trenimizi bekliyoruz.

Cusco'da otelimize ulaşıp üzerimizi değiştikten sonra dinlenmeye bile vakit bulamadan  otele yakın bir yerde akşam yemeği yemeğe gidiyoruz.
Cusco'da akşam yemeği
Keyifli bir yemek, yerel müzik, parçalardan birine çok kısa bir süre dans eşliği, sonra son bir Cusco şehir meydanı turu.
Cusco

Cusco

Cusco

31 Ocak 2008, Cusco
Gece biraz zor geçiyor benim için. Burnum biraz tıkalı. Cusco biraz yüksek. Havada oksijen az. Koka çayı içtik ama yetmedi. Gece defalarca oksijensiz kaldığımı hissedip uyanıyor ve hava açlığı yaşıyorum. Bakıyorum Esma mışıl mışıl uyuyor. Demek ki sorun bende. Sorunun ne kadarı oksijensizlikten, ne kadarı panik atağımdan, bilemiyorum. Ama zaman zaman, "oğlum, aşağıda lobide oksijen tüpleri var. Gerekirse kullanırsın, panik yapma" diyorum.
Sabah kalkış 06.00. Kahvaltı otelde.
Bugün otobüsle Cusco'dan Puno'ya gideceğiz.
Önce Andahuylillas Şapeli ziyaret ediliyor.
Andahuylillas şapeli
Şapel'in etrafındaki köy meydanına bir göz atılıyor.
Sonra yeniden otobüsümüze doluşup Puno'ya doğru yola çıkıyoruz. And dağlarının arasından Urubamba’nın kenarından 6 saatlik bir yolculuk bekliyor bizi. Grup, birbirine daha bir kaynaştı. Otobüste şen kahkahaların ardı arkası kesilmiyor.
Önce, Raqchi kalıntılarını geziyoruz, yolda bir yerlerde.
Raqchi kalıntıları
Toprağı elinizle eşelediğinizde bir kiremit parçası, bir çanak çömlek parçası çıkıyor.
Raqchi kalıntıları
Buranın, İnkalar'ın İspanyollar'dan kaçarken kurmuş oldukları geçici bir yerleşim merkezi olduğunu öğreniyoruz.
Raqchi kalıntıları
Puno’ya ulaşmadan bir süre önce 4320 metreden bir geçişimiz var: La Raya. 



Durup fotoğraf çektiriyoruz. 
La raya, 4200 m.
Bu yükseklikte, oksijen yetersizliğinden ötürü dudaklarımız mor. Tuvalete hızlı adımlarla gitme cehaletini gösteren arkadaşlarımızın nefes alması bile güçleşiyor. Nazan'ın Cusco havaalanından aldığı oksijen tüpünü burada kullanıyoruz. İyi geliyor.
La Raya
Sonrasında 3 saatlik bir yolculuk sonrasında işte Titicaca gölü ve kenarında kurulmuş olan Puno. Rakım: 3800 metre. Puno şehri, 1657’de keşfedilen gümüş madeni sonrasında oluşturulmuş.

Puno şehrine varış
Otelimize yerleşiyoruz. Akşam yemeği sonrasında hemen yataklara atıyoruz kendimizi. Rakım yine yüksek ama Cusco'daki kadar değil. Uyuyorum.

1 Şubat 2008, Puno, Titicaca
Bugün bizi Titicaca gölü bekliyor. Sabah kahvaltısı sonraısnda otelin bahçesindeki lama'ları ziyaret ediyoruz önce.
Sonra otobüsümüzle Titicaca gölünde bizi gezdirecek olan motorbotlara bineceğimiz iskeleye gidiyoruz.
Titicaca gölü, 3800 metrede, ulaşıma elverişli en yüksek göl. Peru ve Bolivya’ya sınırları var. Güneş tanrısı, oğlu Manco Capac’ı insanları aydınlatması için göndermiş
Ay da kızı Mama Oclo’yu. Bu ikisi Titicaca gölü üzerindeki Güneş ve Ay adalarında ortaya çıkmışlar. 

Ben bu günü çok sevdim. Gölün, suyun üzerindeyiz. Ben botun tepesindeyim. Ama can yeleği giymek zorunlu.
Gölün çıkışı, bizim Dalyan gibi
Titicaca gölü
Uzakta sazdan yapılmış teknelerin bağlandığı bir adaya yaklaşıyoruz uzunca bir süre gittikten sonra.

Gölün üzerinde 40’a yakın, sazdan yapılmış yüzer ada olduğunu öğreniyoruz.
Sazdan yapılmış bu adalardan birine çıkıyoruz. Yerel rehberimiz bu adaların nasıl yapıldığını, niçin batmadığını anlatıyor bize. Anlamamızı kolaylaştırmak için bir de maket kullanıyor.
Her şeylerini sazdan yapmışlar: Adaları, evleri, tekneleri, oltaları vs.





 Küçük tezgahlar açmışlar evlerinin önlerine.



Yerel kıyafetleri ile sizi hiç rahatsız etmeden bir şeyler almanızı bekliyorlar.

Uros kabilesi bunlar.
E, kayık gezisi olmadan olur mu şimdi?


Uros kabilesi ile vedalaşıp botlarımıza biniyoruz yeniden.
İki buçuk saatlik bir yola gidiyoruz. İstikamet: Taquille adaları.
Taquille adaları

İşte geldik. Çok yakın bir zamana kadar, dış dünyaya tamamen kapalı bir ada imiş burası. Sadece kendi içlerinden kız alıp kız vermişler. İnka genetiği aynen korunmuş. Dünyada böyle kapalı yaşamayı becermiş 4-5 komünden biriymişler


4-5 yıl öncesine kadar da turist kabul etmiyorlarmış.
Tepeye kadar çıkıp yemek yiyeceğimiz yere ulaşıyoruz. Turizmdeki acemiliklerine rağmen burada bizi çok sıcak karşılıyorlar.
Bize bir animasyon hazırlamışlar.
Tepeden denizin pardon gölün görüntüsü muhteşem. 

Bir gözüm orada, bir gözüm animasyonda.
Sonra, bizim Bezirganbaşı'na benzer bir oyunda onlarla birlikte ortada buluyoruz kendimizi.
Yemekte çorba, göl alabalığı ve yerel bira var isteyenlere : Cuscenia.
Yemeğin ardından ada çayı.
Sonra köy meydanına kısa bir tırmanış.






Küçücük bir kiliseyi ziyaret ve sonra iskeleye kadar iniş.


Güneşi arkamızda bırakarak Puno'ya yolculuk.

Puno'ya vardığımızda hava artık kararmak üzere.
Puno
Akşam yemeği yine rehberimizden. Sonra hemen yataklara.

2 Şubat 2008, Puno-Cusco
Ertesi sabah otobüslerle erkenden Puno'dan ayrılıyoruz. Inca Manco Capac Havaalanından önce Cusco’ya, oradan aynı uçakla yolcu alıp, başkent Lima’ya gidilecek.
Lima'ya geldiğimizde biraz serbest zamanımız var.
Lima
Hem, şehir meydanını biraz gezmek,
Lima

Lima
Hem de biraz alışveriş için kullanıyoruz bu zamanı.


Lima

Lima
Bir markete giriyoruz Esma ile benim merakımdan. Burası bir patates cenneti. 200'den fazla çeşit patates yetiştiriliyor.


Bir kutu dilimlenmiş ananas alıp kutunun içinden çıkan plastik çatallarla yolda yürürken keyifle yiyoruz.
Sonra otobüsle buluşacağımız Larcomar'a dönüp Pasifik’in beni çok etkilemesine bir kez daha izin veriyorum.
Pasifik Okyanusu'na son bir bakış
Larco Mar'da, son bir veda çayı, kahvesi, birası.
Larco Mar

Larco Mar
Bavullarımız otobüste zaten. Ver elini Lima Jorge Chavez havaalanı. Bavullar neredeyse yine check in kontuarlarına kadar bırakılıyor. Bu gezide bavullarımızın ağırlığını neredeyse hiç hissetmedik. 
Iberia havayollarının uçağı ile önce Madrit'e sonra İstanbul'a dönüş.
Lima Havaalanı
Çok keyifli, heyecan verici, etkileyici bir gezi idi. Bugün bile yazarken ne kadar etkilenmiş olduğumu hatırlamam pek de güç olmadı.
Machu Pichu, lütfen, gidip görün.