Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

29 Ekim 2013 Salı

MARMARİS - GÖCEK

(12-19 Ekim 2013)

Şubat ayında, Tehmine'den fırça yemek pahasına da olsa, kurban bayramı için Larimar'ı kiraladığımda "Hocam, bütün bayramları sen aldın, bizi hiç düşünmedin" diye sitem etmişti. O zaman 4 anestezisttik, Taksim Alman Hastanesi'nde. Bugün sadece iki kişiyiz. Tehmine, Kolan Hastanesi'nde artık. Ben teknede iken mesai arkadaşım Fulya biraz zorlanacak.
Bu kez, eylüldeki Gökova maceramızdan sonra, Larimar'ın bize sükünet sunacağına ilişkin bir his var içimde. Bu nedenle haftanın son gününe kadar herhangi bir hazırlık yapmayacak kadar sükünet içindeyiz Esma ile. Hatta, cuma akşamı Kadir'i de yemeğe davet edince bavulları hazırlamak için bize yatmadan önceki bir saat kalıyor.

12 Eylül 2013, Cumartesi
Cumartesi sabahı 06'ta alarm çalıyor. Erken deyip biraz daha yatıyoruz. 6.30'da ayaktayız. Kahvaltı yapıyoruz. Zamanımız müsait. Sükünet içinde yola çıkıyoruz. İçimde biraz tedirginlik var aslında, bu kadar erken gidiyoruz Sabiha Gökçen'e diye ama olsun. Köprüyü geçip Sabiha Gökçen yol ayrımına yaklaştığımızda oluşan kuyruğa inanamıyorum. Bu tıkanıklık gişeleri geçip Sabiha Gökçen Havaalanına ayrılan sapağa kadar devam ediyor ve biz neredeyse uçağa ancak yetişiyoruz. Sebep, bayramda İstanbul'u terk etmeye çalışan İstanbul yorgunları.
Finansbank'ın Valesine bırakıyoruz arabayı. Geçen sefer, kendimiz park etmiş, bir hafta sonunda ödeme yaptığımızda ise ufak bir soyguna maruz kalmıştık. Bu kez, % 50 indirimli ödeyeceğiz. Finansbank'ın lounge'da birer çay içtikten sonra Pegasus'un dolu otobüsüne binmeyi ret edip 2. otobüsü ile uçağımıza gidiyoruz. Keyifli bir yolculuktan sonra bir kez daha Dalaman'dayız. Bavullar tam yarım saatte geliyorlar. Sanki birileri bavulları teker teker getiriyor uçaktan ve yürüyen banda da öyle, birer birer bırakıyor. Havaş'ın otobüsü ile Dalaman Havaalanı'ndan çıkış tam bir eziyet. Önce yolcuları bekle. Sonra Dış hatlara uğra. Sonunda havaalanından çıkmayı başardığımızda ben de uyumayı başarıyorum.

Saat 13.30'da Netsel Marina'da Yüksel Yatçılık'tayız. Sinan ve Handan Zeren'ler de bizden bir saat kadar önce geldiler. Onlar da Peter ile 2. eğitimlerine çıkacaklar. Onların rotası belli: Hisarönü. Bizimkisi ise tam net değil. Aslında ilk tekneyi kiraladığım günden beri ekimin soğuk günlerinde Göcek'e inme planı var kafamda. Ancak belki Sinan'larla iki tekne yukarı çıkma fikri de az cazip değil.

Burçin Hanım, bir süreliğine çalışmaya ara vermeyi planlamış bu sene itibari ile. Biraz sohbetten sonra Ekincik'e hava kararmadan varıp varamayacağımı soruyorum kendisine. Aldığım yanıt "Larimar (S/Y) ile Hayır" olunca artık kasmaya gerek kalmıyor. Önce Sinan'larla keyifli bir öğle yemeği, sonrasında alışveriş, en sonra da Kumlubük, Hollandalı Ahmet'in yerinde geceleme şeklinde planlanıveriyor önümüzdeki saatler.

Barış Usta'da dönerlerimizi beklerken

İstanbul'da görüşmeyi uzunca zamandır başaramadığımız Sinan ve Handan ile uzun sohbetli bir öğle yemeği yiyoruz. Sonra Migros'tan alışveriş, Larimar'a yerleşme, tekneyi teslim alma.

Larimar S/Y
Yanımızdaki teknede ise Peter, ekibe ilk brifingi veriyor.



16.15'te palamarlarımızı söküp marinadan çıkıyoruz.
Netsel Marina ve marinadan çıkan bir tekne gerimizde
Hemen rüzgara dönüp ana yelkeni 1. camadanda açıyoruz. Bumbaya oturan alt yakasını germeyi başaramıyorum, çok güzel torlu bir yelkenimiz olmuyor. Boğaza yelkenle girme niyetindeyiz. Biraz daha yelkeni ve beynimi kurcalayınca 1,5 camadan açmış olduğumu ve yelkenin formunu bu yüzden bulamadığını idrak edip durumu düzeltiyorum. Boğazı yelkenle geçmenin keyfini yaşıyoruz. 25-30 knotluk sağanaklar bizi oldukça zorluyor. Boğazı geride bırakıp rüzgarın sakinlediği ve tek bir yönden esmeye başladığı dakikalarda adrenalinimizin ne kadar yükselmiş olduğunu ve bunu ancak şimdi fark edebildiğimizi görüp şaşırıyoruz.

Kumlubük'te Hollandalı Ahmet'in iskelesinde bir kaç tekne var. Arayıp açık olup olmadıklarını soruyorum. Açıklar. Sorunsuz bir kıçtan kara ile iskeleye bağlanıyoruz (18.15). İki kişilik masa ayırmalarını rica ediyoruz. Günün ilk birasından önce deniz. Biraz soğuk ama yine de olmazsa olmaz.

Akşam yemeğinde bir sürpriz bekliyor beni. Ankara'dan dostum Özcan.Yan masadalar. Onlar da katamaran ile çıkmışlar Netsel'den ve Göcek'e ineceklermiş. Keyifli bir akşam yemeği sonrası biraz muhabbet ediyoruz Özcan ve eşi ile. Uyumak üzere tekneye geçmeden önce, daha önce planlamış olduğumuz gibi Göcek'e inme kararımızı netleştiriyoruz.

 Özcan Erdemli, masamızda

Gece soluganların devamlılığı ve şiddeti keyifli bir uyku çekmemizi engelleyecek ama henüz bunu bilmiyoruz.


13 Ekim 2013, Pazar
Sekizde ayaktayız. Pek uyuyamadık soluganlar yüzünden. Kahvaltı teknede. Dokuzda iskeleden ayrılmayı başarıyoruz.
Hollandalı Ahmet'in iskelesinden ayrılıyoruz.
 Yaklaşık 40 millik yolumuz var. Sekiz saatlik bir yol.


Kumlubük Koyu'ndan çıkmadan hemen yelkenleri açıyoruz. Rüzgar, iskele bordamızdan geliyor. Saat 10.45'te Kurtoğlu Burnu'na 20 millik yolumuz kalmış. 12.00'de Dişibilmez Burnu'nu, 12.30'da Baba Adası'nı iskele bordamızda bırakıyoruz. Özcanların katamaran henüz görünürlerde yok. Öğle yemeğimiz peynir-domatesli dürüm. Ayranı yine unutmuşuz.



Rüzgar çok nadiren kesiliyor. Yelken seyrinde hızımız 5-6 knot arasında değişiyor. Kurtoğlu Burnu'na yaklaşırken Peksimet Adası civarında uzağımızda, sancak bordamızda bir katamaran var. Telefon ediyorum, Özcanların katamaran. Bizi geride bırakıp Fethiye Körfezi'ne giriyorlar.

Özcanlar bizi geçiyor
 Dar Boğaz'a kadar yelkenle gidiyoruz. Sonra cenovayı kapatıp motor yelken Göcek Körfezi'ne giriyorum.
Dar Boğaz

Göcek

Karşımızdan bir yelkenli tekne ile arkasında koca bir gulet bize doğru geliyorlar, boğazdan dışarı çıkacaklar herhalde. Birden yelkenli tekne sancağına doğru sert bir dönüş yapınca elim  fotoğraf makinesine gidiyor, arkadan gelen guletle çarpışmaları an meselesi. Yelkenli teknenin yelkenleri açık. Guletten canhıraş bir korna. Yelkenliden bir sancağa dönüş daha ve iskele bordaları yan yana, tahminen birinde korku diğerinde öfke dolu yüzler ve şükür ki çatışma olmadan geride kalıyor bu dikkatsiz manevra.

Dikkatsiz yelkenli
Göbün'ü son güne, çarşamba akşamına bırakmaya karar vemiştim, Göcek'ten çıkışa en yakın koy diye. Biraz daha kuzeyindeki koylara bakacağız bu akşam için. Göbün'ü ve Merdivenli Koyu'nu iskele bordamızda bırakıp Manastır Koyu'na gelmeden Yavansu Koyu'nun kuzeyinde, Kuyrucak Burnu'nun oluşturduğu korunaklı küçücük girintiye bakıyoruz öne. Demirlemiş yelkenli tekneler var. Üç yelkenli de en dibe baştan kara girivermişler bir yerlere. Deniz hem derin, hem de çok pis görünüyor. Vazgeçiyoruz, biraz geriye bakınıyoruz. Kuyrucak Koyu'nda sahile doğru sokulmuş bir kaç yelkenli görüyoruz. Onların güneyinde kıyıda bağlanacak iki tane baba var. Biraz derin ama denemeye karar veriyoruz. 22 metreye demir bırakıyoruz. Kaan (S/Y) tecrübesi hala hatırımda, ama Dunfort demimiz bir kerede tutuyor. Botla sahile koltuk halatı bağlama işi benim. Bayağı bir uğraştıktan sonra önce karaya bağlayıp sonra halatla tekneye gelmeye karar veriyoruz bir dahakine. Çünkü, sudaki halat yüzünden Esma bana yaklaşmak üzere tornistan yapmaya çekiniyor. (36.38.15' N- 28.52.09'E)

Larimar (S/Y) Kuyrucak Koyu'nda


Kuyrucak Koyu'ndan Yavansu Koyu'na bakış

Kuyrucak Koyu'ndan Kuyrucak Burnu'na bakış

Larimar (S/Y) Kuyrucak Koyu'nda

Deniz tertemiz ve ılık. Hiç kıpırtı yok. Bu gece rahat uyuyabileceğiz. Saat 18.00 gibi akşam yemeğimiz hazır: tavuk nugat, salata ve şarap. Hava oldukça dingin, müzik de öyle. Kafa lambalarımız ile biraz kitap okuyor, sonra kamaralarımıza çekiliyoruz.

13 Ekim 2013, Pazartesi


Sabah 7'de uyanıyorum. Sabaha kadar tekne hiç kıpırdamadı. Muhteşem bir sessizlik, hareketsizlik ve çok keyifli bir uyku. Bir önceki gecenin de acısını çıkarabildim. Havuzlukta yatmak için hava soğuk. O nedenle kamaradaydım yine. Esma henüz uyanmadı. Biraz kürek çekesim geliyor sabahın köründe. Hem dinginliğin biraz daha ortasına giderim, hem kürek çekmeyi öğrenirim. Küreklerin suya sessizce girmesine itina göstererek etrafımdaki güzelliği seyrediyorum. Kürek çekerken düz gitmeyi hala beceremiyorum ama olsun bu sayede başımı çevirmeden değişik manzaraları zahmetsizce görme şansım oluyor.


Larimar (S/Y) ile Kuyrucak Koyu'nda güne merhaba.

Esma da uyanınca kısa bir yürüyüş için botla sahile çıkıyoruz. Tırmanarak tepeye çıkıp kısmet olursa öbür taraftan denizi göreceğiz.




Tatl bir meyille yükselen patikadan çok güzel fotoğraflar çekerek tırmanıyoruz. Kuş ve keçi sesleri kulaklarımızı, hafif bir rüzgar yanaklarımızı okşuyor. Mutluyum.

Fotoğraf çekmeye doyamıyorum.

Kuyrucak Burnu



Larimar (S/Y)
Tepeye yaklaştığımızda köpekler havlayınca şansımızı zorlamamaya karar verip geri dönüyoruz.



Teknede önce deniz sonra da güzel bir kahvaltı. Çok keyifli bir gün olacak bugün. Planımız yok bugün için. Biraz dinginlik iyi gelecek bize. Daha önce hiç yapmadığımız bir şeyi teklif ediyorum Esma'ya. O da kabul ediyor. Bugün hiç seyir yapmayacağız. Koskoca bir günü bu koyda, teknede geçireceğiz. Denize gireceğiz, kitap okuyacağız, seyir yapmadan teknede bir koca gün geçirmek nasıl oluyormuş bakacağız.

Gerçekten çok keyifli bir koydayız. İskele bordamızdaki teknelerin tümü gidiyor, sonra yenileri geliyor gün içinde. Saat 13.30 gibi lavaş içinde beyaz peynir ve domatesten oluşan öğle yemeğimizi yiyoruz. Facebook'ta paylaştığım Kuyrucak Koyu resimlerine hayranlıkla bakarken Adana'dan diş hekimi arkadaşımın (Mehmet Kürkçü) Sarsala Koyu'nda olduğunu öğreniyorum yine Facebook'ta. Hemen bir mesaj, sonra bir telefon, Mehmet'leri Sarsala Koyu'nun güzelliğinden söküp alabilmek için 2. bir telefon daha. Akşam üstü 16.00 gibi nihayet Mehmet'lerin teknesi demir atıp iskele bordamızda bizden 10-15 metre uzakta yerlerini alıyorlar. Onların koltuk halatlarını bağlamak için botun motorunu takıp hazır etmiştim. Ancak lazım olduğunda çalışmadı. Kürekle giderek Mehmet'lerin halatını karaya bağlayabildim. Sonra jikleyi çekmeden deneyince motorun çalıştığını fark ettim. Buna da şükür. Çalışan bir motorumuz var.

Moana (S/Y) ile Mehmet'ler 


Akşamüstü birası ve çayını içmek üzere Mehmet'lerin teknesine geçiyoruz Esma ile. Mehmet'in eşi Doğanay ve misafir öğrencileri Victor ile tanııyoruz. Erkekler bira içerken hanımlar şarap içerek güneşi batırıyorlar. Sonra onları dinlenmek için başbaşa bırakıyoruz, akşam yemeğinde yine birlikte olacağız.

Akşam yemeğinde hanımlar makarna, köfte, patlıcan salatası ve salata ile sofrayı donatıyorlar. Şarap ve bira ile akşam yemeğini kutsuyoruz.

Moana (S/Y), Yeni Zelanda dilinde "Okyanus" demekmiş. 2013 model bir Duffour. Havuzluğu 34 feetlik bir tekne için muhteşem geniş. Teknenin içi de çok keyifli. İki kamaralı model bu. Havuzlukta uzatma kablo ile bir de ortalığı pırıl pırıl yapan bir aydınlatma olunca gel keyfim gel. Dün geceki planlı karanlıktan sonra bu gece şehirde gibiyiz. Çok keyifli bir yemek, bol sohbet, gülenyüzler, bol mutluluk.

Uykumuz geliyor çok çabuk, kaçıyoruz Larimar'a.

15 Ekim 2013, Salı
Sabah, yine saat yedi olmadan ayaktayım. Bu gece de hiç sallanmadan mışıl mışıl uyuduk. Hava pırıl pırıl güneşli.

Yeni bir güne uyanış

Kahvaltı öncesinde biraz daha kürek çekme çalışması.


Larimar (S/Y) ve Moana (S/Y)
Kahvaltı bizim teknede. Mehmetler kürek çekerek geliyorlar.
Mehmetler, kıçın kıçın geliyorlar.
Hep birlikte hazır ettiğimiz kahvaltımızı bol sohbet eşliğinde tüketiyoruz. Mehmetler, Moana'ya geri dönüyorlar. Biz Göcek'e gidip bir ilaç alacağız. Koltuk halatını çözüyorum. Demir almak için kumandaya basınca tık yok. Irgatın sigortası mı attı diye sigortaya gidip bakıyorum. Hayır, sigorta atmamış. Akü mü bitti acaba, 11.2 volta kadar düşmüştü. Ama motor çalışıyor en az 10 dakikadır. Yüksel Yatçılık'tan Murat'ı arıyorum. Motor kabininde bir kablonun çıkmış olabileceğini söylüyor. Bir soketle biten iki kablo var, soketin ucunda olması gereken bir kablo yok. Ama boşta bir kablo göremiyorum. Fotoğrafını çekip gönderiyorum. Kafa lambası ile bakınca siyah ve ucu çıplak, boşta duran bir kablo görebiliyorum nihayet.


Kabloyu takınca ırgat kumandasına elektrik geliyor, demirimizi topluyor, Mehmetlere "hoşçakal" deyip yola çıkıyoruz. Göcek'e iki saatlik yolumuz var. Saat 12.30.
Kuyrucak Koyu'na elveda


Bugün kurban bayramının 1. günü. Mesajları kontrol, mesaj gönderme, telefon ile büyüklerin bayramını kutlamalar tamamlanınca ana yelkeni açıyoruz. Motor-yelken Göcek yolundayız, etrafımızdaki güzellikleri seyrede seyrede.

Göcek'e yaklaştığımızda iki kayalığı sancağımızda bırakacağız.


Mehmet Erem'le geldiğimizde anlamamıştım Belediye Marina'ya girişimizi. Ama kendim gelince anladım. Telefon ile Belediye Marina'ya ulaşıyorum. Gösterdikleri yere kıçtan kara yanaşıp önce koltuk halatlarını alıyoruz, sonra tonozu (36.45.169'N-28.56.473'E). Göcek'e merhaba diyoruz. Saat 14.20






Eczaneyi bulup ilacımızı alıyoruz. Sonra hediyelik eşya mağazalarını ziyaret, sonra da güzel bir çay ve kahve. Çok keyifli bir sunumla masamıza konulan çayımızı ve kahvemizi yudumlarken Mehmet'ten ilaç siparişi geliyor telefonla. Geri dönüp onları da alıp carrefour'dan bir iki parça eksiğimizi tamamlayıp tekneye dönüyoruz. 


Göcek-Belediye Marina
Suyla dolduruyoruz depomuzun birisini. Diğer zaten dolu. 30 TL bağlanma parası veriyor ve ayrılıyoruz. Pis suyumuzu boşaltmak için Turmepa iskelesini arıyoruz.
Turmepa İskelesi
Mavikartımızı işletip 10 TL ödüyor ve 16.20'de yola koyuluyoruz yeniden. Sarsala'da Mehmetlerle buluşacağız. Motor yelken gidiyoruz. iki saat sürüyor yol.


Mehmetler, iskelede yanlarındaki yeri bize ayırmışlar. Saat 16.20'de kıçtan kara bağlanıp kontağı kapatıyoruz. Hava biraz serin ama bir bira içiliyor, bağlanmanın şerefine.
Küçük Sarsala









Yedi gibi yemeğimizi yiyoruz. Doğanay biraz hasta gibi. 

Doğanay, Mehmet, Victor
Erkenden teknelerimize çekiliyoruz. Bu akşam Hollanda milli maçı var. "Bu da kaçar mı?"nidalarını "Bu da yenir mi?" bağırışları takip edince kamarama çekiliyorum.

16 Ekim 2013, Çarşamba
Yediyi 15 geçe uyandım. İskeleden geçen bir iki kişi dışında hareket yok. Sessizlik. Botla açılıyorum biraz sessizce kürek çekerek. Bol fotoğraf, bol video. Geri dönerken denizde yüzen bir çöp torbası. Botun ipine bağlayıp çöp iin ayrılmış yere götürüyorum. Botu bir kayaya bağlıyorum. Ama içi su dolmuş çöp torbasını denizden çıkarmak çok zor. Sonunda yırtılıyor mavi torba. İçindeki diğer torbaları tek tek alıp çöp konteynerına atıyorum. Süzülen suları da armağanım.

K. Sarsala Koyu'nda çöp bırakmaya gelen bir bot
Bu sabah kahvaltı bizim teknede. Özcan arıyor kahvaltıda iken. Perşembeye ciddi fırtına gösteriyor Poseidom diye. Windguru o kadar kötü değildi ama Poseidon kırmızı gösteriyor gideceğimiz yolu. Esma ile konuşuyoruz. Ya cumaya bırakacağız Marmaris'e gidişi, ya da bugün çıkıp görmeyi çok istediğimiz Ekincik'e gireceğiz, My Marina'ya. Esma cumaya uzun bir yol gitmek istemediğini söyleyince Mehmet'lere "hoşçakal" deyip palamarları çözüveriyoruz. Bu da bir ilk. Saat 10.45.

Küçük Sarsala'ya veda


4-5 saatlik yolumuz var Ekincik'e. Sanki bütün tekneler Göcek'ten kaçıyor gibi, Dar Boğaz'a baktığımızda.
Dar Boğaz
Saat 13.00 gibi Nar Adası'nı bordalıyoruz. Gelirken bu adayı biraz uzaktan görmüştük. Şimdi yanından geçyoruz.
Nar Adası

Nar Adası geride kalıyor

Nar Adası'nı bordaladıktan sonra cenovayı da açtım. Rüzgar çok az. 13.50'de Baba Adası'nı geride bırakıyoruz. Pruvamızda Dişibilmez Burnu.
Dişibilmez Burnu
Burnu dönünce rüzgar apazdan gelmeye başlıyor. Hızımız 5 knot. Pruvamızda Kadırga Koyu var. Rüzgarla Ekincik'e kadar gidebilecek gibiyiz. Öğle yemeğimiz peynir ve domatesli dürümden ibaret. 

Nihayet Ekincik Koyu'nu görüyoruz uzaktan. 
Ekincik Koyu, pruvamızda
Koya girer girmez sancak bordamızda bir tesis görüyoruz. Bu mu ki My Marin? Telefon ediyorum, evet, oymuş.

Ekincik
Marinaya yaklaşır yaklaşmaz bir botla bizi karşılamaya geliyorlar. Hatta bottaki bir kişi, teknemize geliyor. Uzun bir halat hazırlıyor önde. Biz gayet keyifli bir şekilde kıçtan kara yanaşıyoruz iskeleye. Ben koltuk halatlarını elden teslim verirken iskeledeki arkadaşa, ön tarafta tonoz bağlanıyor. Koltuk halatlarını ve tonozu geriyor motoru kapatıyoruz. Çok merak ettiğimiz My Marin'deyiz işte. (36.49'.41 N -28.33'.95 E) Saat, 16.00. Hemen denize giriyoruz.

My Marin




Çok keyifli bir mekanda, ayağımıza verilen takunyaları giyerek duş alıyor, tekneye geri dönüyoruz.
Sürekli tekne geliyor. Herkes fırtınadan kaçıyor galiba. İskele yavaş yavaş doluyor. Yeni gelen tekneler, marina botunun kendilerini yanaştırmasını bekliyor.




Biz, bir katamaranın iskele bordasındayız. Diğer iskelelerden farklı olarak burada dipdibe değiliz.

Botumuzu yanaşırken alıp iskeleye bağlamışlardı. Bir ara gidip onu alıyorum, tekneye getiriyorum. Sonra bordasından çıkıveriyorum Larimar'a. Çok hoşuma gidiyor bu küçük heyecan.



Yüksel Yatçılık'tan her tekne kiraladığımızda, ilk gün, masanın üzerinde bir meyve tabağı ve üzerinde bir de kırmızı şarap oluyor. Bu akşamüstü, o şarabı açıp yudumluyoruz. Akşam yemeği için daha gelmeden iki kişilik yer ayırtmıştık. Hava kapatıyor yavaş yavaş. 


Akşam yemeği, saat 19.00'da. Yukarı tırmanıyoruz yeniden. Çok şık bir restoranda ayrılan yerimize oturuyoruz. Çok küçük renkler, şıklıklar, desenler ile çok keyifli hale getirilmiş restoran.

Salata, kalamar ızgara, barbun, şekerpare, çikolata topu, hepsi muhteşem. İlk defa beyaz şarabımızın tamamını bitiremeden çakır keyif kalkıyoruz masadan. 
Yatma vakti
Bir süre havuzlukta, uyku tulumunda yattım. Yağmur yüzüme gelmeye başladığında içeri girdim. Heçlerin hepsini Esma kapatmış sağ olsun.

17 Ekim 2013, Perşembe

Gece saat 3'te başladı fırtına. Yer gök birbirine girdi. Nasıl sallanıyoruz. Sağa sola, bir öne, bir arkaya. Bir tonoz halatı geriliyor, bir koltuk halatları. Halatlardan gelen sesler de cabası. Arada bir uyanıyorum ama kafamı dışarı çıkarmam mümkün değil.




Sabah uyandık, yağmur ve rüzgar bütün şiddeti ile devam ediyor. İçerideyiz. Kahvaltı da içeride. Bot kesin batmıştır bu kadar yağmura. Ama yok, duruyor. İçinde sadece bir karış su var. Bir ara boşltmam lazım. Esma'yı dinleyip daha önce tekneye alsaymışım keşke. Bir ara koltuk halatlarımdan birini göremiyorum. Kopmuş. Esma biraz evvel bir ses duyduğunu söylüyor. O ara koptu herhalde. Dayanamadı dün geceki gerilmeye. Kopan halatın kalanı ile yeniden bağlıyorum tekneyi. 

11.30 gibi birden güneş kendini göstermeye karar veriyor. Botun suyunu boşaltmak için iskeleye çekiyorum. Ters çevirince sular boşalıyor. Döndürdüğümde küreklerden birinin yerinde olmadığını görüyorum. Denizde de yok. Tekneyi sonra Esma ile birlikte, balonun iskotasını kullanarak tekneye çekiyoruz. Sallanan bir teknede hiç de kolay olmuyor tekneyi yukarı çekmek ve motorunu söküp arkaya götürüp yerine monte etmek. Aslında doğru zaman, dün iskeleye bağlandıktan sonra imiş ama Esma'ya söylemiyorum bunu. O da öyle demişti zaten.

Öğle yemeğimiz makarna ve salatadan ibaret. Yemek sonrası biraz yürüyüş için Esma'yı zorlamam gerekiyor. Çok uzaklaşmıyoruz. Sahile inebileceğimiz ilk kısa yoldan yürüyüşümüzün ilk bölümünü sonlandırıyoruz.
My Marina'dan Ekincik Koyu



Denizin rengi

Denizin rengini seyredip sesini dinleyip iç huzurumuzu dalgalarda aradıktan sonra bu kadar huzur yeter deyip geri dönüyoruz. Marina'nın arka yoluna çıkan kapı kapalı, ama yanından, altından, kenarından bir yerinden geçip içeri giriyoruz.





Akşam yemeği öncesi hava kararmadan yukarı çıkıp manzara resmi çekebileceğimiz bir yerler arıyoruz.


Seyir tepesinden Ekincik Koyu


Sonra aşağı inip akşam yemeği için üzerimize düzgün bir şeyler giyiyoruz. Benim bu akşamki menüm, dünkünün aynısı. Bir farkla. O da barbun yerine barbun kalmadığından çipura ızgara. Bu akşam sadece ben içiyorum. Üç bira bana yeterli geliyor. Gidip mışıl mışıl uyuyorum.

18 Ekim 2013, Cuma
Sabah 7.30'da kalkış sonrası güzel bir kahvaltı. Teknenin su ikmali tamamlandıktan sonra 9.30'da hareket ediyoruz. Denizde önümüzde ağaçlar, dallardan oluşan bir bariyeri geçmek zorunda kalıyoruz. Bir kısmını iki gündür temizlemekteydi marina görevlileri. Marmaris'e kadar yaklaşık 22 dm.lik bir yolumuz var. Koyun içinde hemen ana yelkeni açıyoruz. Yılancık Adası, Yılancık Bankı ve Turnalı Kayası önümüzdeki tehlikeler. Alternatif rotalarımız Kadırga Burnu ve Kumlubük.


My Marina'ya veda

Kızılburun

Hava soğuk
Motor yelken gidiyoruz bir süre, sonra motoru kapatacak kadar rüzgar çıkıyor. Yine apazdan. 11.30'da Kadırga Koyu'na kadar yaklaşıyoruz. Sık tremolalar ile Marmaris'e kadar yelkenle gideceğiz, kararlıyız. Yıllar önce Colin ile böyle yapmıştık. Şimdi iki kişi yapacağız. Rüzgar boğazdan estiğinden defalarca tremola ile boğaza yaklaşmamız mümkün oluyor.

Kadırga Koyu



Boğaz ve Marmaris
14.15'te boğazdan geçmeyi başarıyoruz. Yine içmelere doğru yelkenle giderken rüzgarın azalması üzerine yelkenleri indirip motorla Netsel'e yöneliyoruz. 


Akın akın tekne akıyor Netsel'e. Yaklaştığımızda mazot kuyruğunun marina dışında başladığını görüp Murat'ı arıyorum "mazot almadan gelebilir miyiz?"" diye. Evet yanıtını alınca teknelerin arasından usulca içeri girip, en dipte, Yüksel-7'nin yanına keyifli bir şekilde bağlanıyoruz. Sinanlar başını kaldırıyor nihayet "oooo, hoşgeldiniz" diye.

Sinan'ların eğitimi tamamlanıyor. Peter ayrılıyor.



Bir kez daha sakatlanmadan gelmiş olmanın keyfini ölümsüzleştiriyoruz, sonradan Adanalı olduğunu öğrendiğimiz arkadaşların çektiği bu fotoğrafla.

Adanalı arkadaşlar
Bavulların hazırlanması, sonrasında duş ve akşam Neighbourghs'da güzel bir yemek ile bu güzelim hafta da bitiyor. Sezonu kapatıyoruz. Seneye Allah kerim.