Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

11 Haziran 2011 Cumartesi

ALAÇATI'DA YELKEN



Bir kaç hafta önce geliyor teklif. Tam bir sürpriz. Peru gezisinden tanıştığımız, Alaçatı'da bir otel işleten Zeynep arıyor bir gün. Yelkenli bir tekne almıştı bir süre önce. 3 günlük bir yelken seyrine davet ediyor bizi. Hayır demek mümkün mü hiç?
Hemen uçak biletleri alınıyor. Konaklama teknede olacak.
Zaman geliyor. Cuma günü Tayfun Güler, sırt çantası sırtında, içi iki şişe içki, laptop, fotoğraf makinesi ve kamera ile dolu. Göktürk'ten minibüs deneyimi, Şişli'ye kadar.  Sonra metro ile 4. Levent. Kısa b ir yürüyüş ile Beşiktaş 4 no.lu ASM. Saat tam beş. Esma arabada bekliyor yol üzerinde. Sırt çantası bagaja, Tayfun Güler şöför koltuğuna. Ver elini Sabiha Gökçen.

Uçak saat 20.00'de. Saat 18.00'de havalimanındayız. Yiyecek bir şeyler için bir kafeye oturuyoruz. Uzun zamandır bira istiyordu canım. Burası yeri. Uçağa binmeyi sevmediğim halde havalimanlarını seviyorum. İnsanların hareketliliği, yabancı konuklar, bir rengarenklik hoşuma gidiyor.

Sonra Banu geliyor. Bavulunu hafifletiyoruz içindeki rakıyı çıkararak. Kırılacak bir şey kalmayınca bavulu da veriyor Pegasus'a. Benim sırt çantası çok değerli. İçinde elektronik ve etil alkol (!) şişeleri. Üç litre alkolle biniyoruz uçağa.

Bir saat sonra İzmir'de uçağın tekerlekleri konuyor piste. Yine yırttık. Bavullar hemen geliyor. Taksi için 150 TL takdir ediyoruz. Kavga döğüş 150 TL'da anlaşıyoruz taksi ile. Bir saat sürüyor İzmir-Alaçatı. Marina'ya kadar giriyoruz taksi ile.

Zeynep, marinadaki bir restoranda arkadaşları ile masada. Sıcacık karşılanıyoruz hem Zeynep, hem de arkadaşları taraafından. Masadaki rakı ve şaraba birer bardak çay ile eşlik ediyoruz. Uykumuz var. Saat on bir gibi izin istiyor Zeynep masadan. Tekneye gidiyoruz.

Su S/Y, 10 yaşında 41 feet boyunda bir Beneteau. İçine girerken ayakkabılar çıkarılıyor. Ama gerçekten tertemiz, prırıl pırıl, sanki ilk sahibi hiç kullanmamış. Bir de kocaman geliyor bana, nedense. Kaptanın kamarası kocaman. Tuvaleti en başa almışlar. Baş kamaradaki yatak ev yatağı gibi, dikdörtgen, kocaman. İki tarafta da birer pencere, püfür püfür.

Arka kamaralar da rahat. Eşyamız az, hemen yerleşiveriyor, kısa bir süre içinde de yatmış oluyoruz. Üstelik başımız kamaranın en alçak tarafında olacak şekilde. Ben genellikle o tarafa ayaklarımı uzatırım eğer kamarada yatabilmişsem ama bu kez Esma o tarafa baş koymayı tercih etmiş. Mecburan uyum sağlıyorum.

Yattığım yeri beğeniyorum. Beğendiğimi sabahki ilk sivrisinek vızlamasına kadar gözlerimi açmadığımı fark ettiğimde anlıyorum. Sivrisineğin varlığını hissetmemle pikeyi başıma çekmem ve kamarada bir de pikenin tam siper altında bir süre daha debeleniyorum. İyileşmişim ben meğerse. Kamaranın en alçak yerinde kafamı hiç çarpmadan sabahı ettiğim yetmezmiş gibi bir pike ile kendimi sarıp sarmalaşım ve hala kamaradayım. Panik atak yok, çok şükür.
Aslında Yalova'da Talya'nın arka kamarasında da aynı keyifi yaşamıştım geçen ay. Sabaha kadar hiç rahatsız olamadan yatmıştım. Demek ki gerçekten iyileşiyorum.

Cuma

Sabah yedi gibi ayaktayım. Kaptan "aceleye gerek yok, dokuz gibi kalkar, kahvaltımızı eder, 11 gibi de çıkarız" demişti dün akşam. E, ama benim uykum bitti, ne olacak şimdi. Bir tuvaletini ziyaret ediyorum marinanın. Sakal tıraşı, bir mendirek yürüyüşü.




Geri döndüğümde mürettebat yavaş yavaş hareketleniyor. Zeynep'in de kalkması ile kahvaltı için önümüzde hiç bir engel kalmıyor artık. Teknede ocağı yakmak çok hoşuma gidiyor. Çayı demlemek Zeynep'ten. 4 kaşık toz çay herhalde yeterli olacak. Zengin bir sofra hazırlanıyor. Hafta içi bir gün için fazlasıyla zengin.

Çok keyifli bir kahvaltı yapılıyor havuzlukta. Süratle bulaşıklar yıkanıyor.
Teknenin suyu dolduruluyor. İçecek su takviyesi için Tayfun Güler marinanın marketine gidiyor. Beşer kiloluk 4 adet suyu tek başına yüklenip yanlış bir pontonun yarısına kadar güç bela taşıdıktan sonra küçük bir küfür sonrasında geri dönüp doğru pontonu buluyor, suları doğru tekneye ulaştırıyor.
"E,alışacaksınız" diyor marketçi, gazete, yoğurt ve biraları almaya yeniden markete gittiğimde. Sessiz kalıyorum.

Hareket saati artık. Kısa bir brifing alıyoruz Zeynep'ten. Halatların isimlerini hatırlıyoruz. Sonra motor çalıştırılıyor. Dümende Zeynep. O da daha yeni aslında. Tekneyi aldıktan sonra Kemal hocadan epey bi eğitim almış, peşinde dolaşmış. Kafasında pek çok şey yerine oturmuş gibi.
Palamar botu çağrılıyor tonozu bırakmak için. Ne kadar lüks. Ben bıraksaydım. Yok, adet böyleymiş bu marinada. Sonra yavaşça mendirekleri geride bırakıyoruz. sörfçülerin sayısı henüz çok az. Zeynep de bir sörfçü. O nedenle denizdeki sörfçülere saygımız ziyadesi ile fazla.
Şamadıralar ile işaretlenmiş çıkış rotamız. Kırmızılar sancakta, yeşiller iskelede bırakılacak şekilde yavaşça seyrediyoruz hayali bir hattın sağında kalarak. Önce koyun içine doğru yönlendiriyor bizi şamandıralar. Şöyle bir geniş yarım daire çizerek koyun ağzına yöneliyoruz sonra. Koydan çıkmamız bir 15-20 dakikamızı alıyor bu süratle.
Peşimizde bir motor yat var. Bizimle beraber olacak bu seyirde.

Sonunda açık denizdeyiz işte. Ben ilk defa buralardayım tekne ile. Zeynep dümeni bırakmamakta ısrarlı. Bizse denizin  ve sohbetin tadını çıkarıyoruz. Hedefimiz de Nergis koyu var. Mesafe çok uzun değil, 2-3 saat sonra oradaymışız.

Önce cenova açılıyo, ardından ana yelken. Ana yelken bu yıl için 1. camadanda kalacakmış hep. Zeynep, geçtiğimiz hafta yinne buralarda ani sağanaklarla tekne çok yattığından tedbirli. Benim de adım camadan Tayfun'a çıkarılmıştı Marmaris'te. O nedenle çok iyi anlıyorum onu. O da çok mutlu oluyor anlaşılmış olduğuna.

Ne kadar uzun zaman oldu yelkenle seyretmeyeli. Ya da ben çok özlüyorum, bana uzun geliyor herhalde. Bir ay kadar önce Talya (S/Y) ile Yalova'ya gittik geldik ama pek yelken yapamadıydık.
Koydan çıkar çıkmaz yunusları görüyoruz. Çağırıyoruz, geliyor bir tanesi. Pruvamızda bir o yana, bir bu yana yarışıyor bizimle. Arada bir de dönüp yandan bir bakıveriyor bize.

Motor kapatılıyor, rüzgarın sesi kulağımda, denizin kokusu burnumda. Daha ne isterim ki? Dümen de nihayet bende.

Nergis koyu, Sadun Boro üstadın kitabından okuduğum kadarıyle buralarda her türlü rüzgara kapalı emniyetli bir koy. Sarpdere koyuna girince üç kola ayrılrmış koy. Nergis bunlardan güneyde kalanı. 
Mesafe kısa, rüzgar da var. Biraz Sisam'a doğru yelken yapıyoruz. Sonra rüzgar kalınca motoru çalıştırıp rotamıza geri dönüyoruz. Bir saat kadar sonra koyun ağzındayız. Sarpdere'nin girişi uzaktan belli olmuyor. GPS'te gördüğümüz yere doğru yaklaşıyoruz. Dürbünle bakınca hayal meyal bir şeyler fark ediliyor. İyice yaklaşınca, kırmızı çatılı evlerin görünmesi ile girişi bulduğumuzu anlıyoruz. 


Kuzeyden rüzgar var. Alargada kalınacak. Buralarda hep öyle olurmuş. Bu rüzgarda nasıl olacak bakalım. Zemin kum. Su pırıl pırıl. Dümende Banu. Biz Zeynep'le ön tarafa gidip demir hazırlıklarına başlıyoruz. Usturmaçalar ellenmiyor. Gerek yokmuş.

Motor yat bizden çok önce gelip demirledi bile. 5 metreye kadar gidip demiri bırakıyoruz. Sonra rüzgar bizi atıyor geriye, biraz da tornistan. Demir tuttu. Biraz bekleniyor, problem olmadığı görülünce motor susturuluyor.
Pozisyonumuz: 38 derece 10'.29 '' Kuzey; 26 Derece 32'.86 Batı.

Mayolar giyiliyor. Cup suya. Mevsimin ilk deniz banyosu. Su buz. Ama çok çabuk alışılıyor. Gidip demire bakıyorum hemen. Tırnakları kuma gömülmüş. Sadun Boro'nun dediği gibi, zaten tekneden bakınca bile zincirin baklaları teker teker sayılabiliyor. Su tertemiz.

Bir yelkenli daha giriyor koya. Onlar da bizim iskelemize demirlerini bırakıyorlar. Sonra bir tane daha. Masmavi bordasında denizin dalgalanmalarını uzaktan görmek mümkün. Bordasında deniz oynaşıyor adeta. Ali, Shiraz'ın (S/Y) kaptanı ve mürettebatı. Bir de köpeği var yanında: Taş. Taş, bir tazı. 5 yaşında. İsmini seslenince hemen kuyruk sallanıyor. Shiraz etrafımızda bir dolaşıp sonra biraz daha derine gidiyor. Rüzgarı sevmedi.  Onun da demiri bir kerede tutuyor.

Biz denizden çıkalı oldu biraz. Sıra şimdi köpekte. Cup, suda. Ali kaptan da botta. Kıyı da oldukça uzak. Ali kaptan kürekle, Taş da patileri ile alıyorlar o mesafeyi. Gıkı çıkmıyor köpeğin, ya da bir duymuyoruz en azından.
Öğle yemeğinde pesta soslu makarna var. Sos önceden hazırlanmış. Salata sosu da öyle. Salatanın yağı, Zeynep'ten. El yapımı. Bir de misafirimiz var yemekte: Cevat ağabey. Motor yatın sahibi. Akşam yemeğe davet ediyor yatına bizi, karşılık olarak. E, gideriz tabii. Davete icabet gerek.
Biraz kitap, az biraz uyku, tam benim bayıldığım gibi burası, rüzgarı bol. Deli ediyor rüzgar kızları. Benimse değmeyin keyfime.
Sonra bir kez daha deniz. Motor yattan gelen "bira?" davetine icabet. Sonra tekrar tekneye dönüş. Saat bir anda 19.30 olmuş bile. 19.00'da buluşmak üzere anlaşmıştık oysa.
Hanımlar motorunu çalıştırdıkları botla gidiyorlar önce. Zeynep gelip beni alacak. Bende gitar var, kıymetli.

Motoryatın kaptanı İsmail geliyor beni almaya, ama o kısacık yolun yarısında motoru susuyor, benzini bitmiş. kürkle götürüyor beni geriye.
Motor yat, lüks otel gibi. Salon salomanje. Arkadaki havuzluk bizim Adana'daki evin balkonu kadar neredeyse. Yatak odası öyle. Bir çalışma odası, salon. Tuvalette bir düğmeye basmak yeterli sifon için. Kocaman da bir duş kabini.

Yok, bu kadar lüks, hacim bizi bozar. Biz yeniden havuzluğa çıkıp demlenmeye başlıyoruz yavaştan. Talat ve eşi de geliyorlar, bizden sonra demirleyen ikinci tekneden. 7 kişi masanın etrafında birbirimize değmeden rahat rahat oturup peynirin tadına bakıyoruz.

Sonrasında 3.5 kiloluk levreğin kokusundan sonra kendisi de geliyor. Buğulanan balığa hep acırım ama bu kez enfes olmuş. Herkes parmaklarını yiyor. Geceye çok kalmadan gitarın tınıları ve eşlik eden vokalistin nağmeleri yükseliyor Nergis koyunda. Kendimim diye söylemiyorum, bazen ben de beğeniyorum bu şarkı söyleyen adamı.

Sesim kısılana kadar çalıp söylüyorum. On bir gibi pilim bitiyor. Sonrasında izin isteiyp kalkıyor. İsmail, benzin koymuş motora. Beş dakikada transfer tamamlanıyor. Neredeyse beş daika sonra da herkes yatağında. Ben, havuzluktayım bu akşam. Uyku tulumum yok ama, peştemalim çarşaf, pike ve battaniye de uyku tulumum bu gece. Çok özledim açık havada, havuzlukta yatmayı.

Cumartesi
Sabaha kadar defalarca uyanarak, ama hiç birinden şikayet etmeden uykumu alarak 7 gibi gözlerimi açıyorum gecenin bitiminde, yeni bir güne merhaba derken.
Allahım, ne kadar güzel bir gün. Gökyüzü pırıl pırıl, su çarşaf gibi. Gel bana diyor. Biraz daha mı yükselse güneş. Sabahın bu saatlerinde ya dünden de soğuksa deniz. E, deneyeceğiz artık. Kızlar daha uyanmadan denizdeyim. Su yine buz gibi ama hemen alışıyor insan. Yüzmek şart yalnız, öyle oyalanmaya mahal yok. Demir dün akşamki pozisyonunda. Koyda uyanan pek kimse yok benden başka. Taş bile uyuyor hala.
Bir süre sonra kızlar da uyanıyor yavaştan.
Esma biraz kürek çekip sahile kadar bir gidip geliyor.

Kahvaltı hazırlanacak. Benim işim cumartesi kahvaltıları. Yumurtayı pas geçiyoruz bu sabah da. Soframız yine çok zengin. İki bardak çay. Tadına doyum olmuyor. Üçüncüyü de içiyorum bu sabah, midem yanarsa yansın.
İstikamette Kokar var. Gökliman haritalardaki yeni adı. Eskiden balık çiftlikleri ile doluymuş bu koy. Şimdilerde ise çiftlikler açığa alınmış. Mesafe çok uzun değil, o nedenle sabah kahvaltısını keyif kahveleri takip ediyor.
Saat 10.20 gibi demirimizi alıyoruz. Motorla Saprdere'yi ardımızda bırakıp, bize eşlik eden Shiraz'ın peşinde Sisam'a doğru dümen tutuyoruz. Apaz-geniş apaz arası bir rotadayız. İskelemizde görünen burnu kurtarıncaya kadar bu şekilde gideceğiz. Shiraz'ın tek cenovası açık ama biz iki yelkenle (ikisinde de birer camadan var) ancak yetişebiliyoruz Shiraz'a, o da zaman zaman.
Sarpdere geride kalıyor

Sonra yeterince uzaklaşınca bir kavança ile iskele kontraya dönüyoruz. Hızımız 5 knot'u hiç geçmiyor. Rüzgar 10-15 knot arasında değişiyor ortalama olarak.
13.40 gibi Teke Burnu'nu iskele bordamızda bırakıyoruz.
Teke Burnu

İlerlerde açıkta, balık çiftlikleri görülüyor. Çiftlikleri iskelemizde bırakacak bir rota öneriyor Zeynep. ama Shiraz, çiftlikleri sancağında bırakan bir rotaya girince biz de karaya yaklaşıyor, Shiraz'ın peşine takılıyoruz.
İTepesinde kocaman bulutları taşıyan bir dağın eteklerine doğru uzanıveren bir koya yaklaşıyoruz.
Yelkenler indiriliyor, kakıçlar hazırlanıyor. Şamandıraya bağlanacağız.
Tipsy'nin (M/Y) bağlandığı şamandıranın güneyinde kalanını biz tutup bağlanıveriyoruz. Shiraz da bize bordalıyor.
Shiraz (S/Y), Ali ve Taş
Saat 14.40. Pozisyonumuz, 38 derece 08' .56'' kuzey; 26 derece 36' .07 '' batı.

Önce Taş denizde. Kokar mokar deniyor ama sonra da bizler.
Ardından Esma ile bota atlayıp keşfe çıkıyoruz koyun derinliklerine. Bencik'e benziyor burası, yeşili daha koyu renkli, ağustos böcekleri biraz daha az. İlerideki küçük bir girinyiye bir yelkenli daha bağlanmış. Esma çok başarılı olmasına rağmen, ben geri dönüşte slalomlar yaparak ancak getirebiliyorum botu. Küreğim biraz (!) zayıf.
Akşamüstü birası pek de keyifli oluyor. Biraz kitap, biraz sohbet. Akşam yemeğinde zeytinyağlılar var. Kayseri'den gönderilen pastırma paketini açtığımızda i.inden mis gibi sucuklar çıkıyor. Ekmek dilimlerinin üzerine dilimlenip fırına atılmaktan kutulamıyor Kayserili sucuklar. Şarap eşliğinde bir güzel tadlarına bakılıyor.
Bu akşam gitarcının performansı düşük, çok uzun sürmüyor notaların seslendirilmesi. Saat onbir gibi herkes yataklarına çekliyor. Ben yine havuzluktayım. Bugün Esma da havuzlukta.tek bir pike yetiyor bu akşam bana.

Pazar
Sabah yedide ben yine ayaktayım. Biraz sonra Esma da açıyor gözlerini. Kızlar uyanmadan önce denizin sessizliğini dinleiyp gözlerimizi maviye ve yeşile doyuruyoruz.
Taş bizi izliyor komşu tekneden.
Kahvaltıda geceden kalan sucukları da değerlendirdikten sonra yine 10.15 gibi Gök liman'ı geride bırakıyoruz.
Gök Liman'dan çıkış
Shiraz önümüzde.
Hedefimiz, dün çok yakın diye pas geçtiğimiz Kırkdilim.
Cenova ile gidiyoruz. Rüzgar zaman zaman 20 knot'u buluyor. Hızımız 4-5 knot.
Aşırı rüzgar edeniyle rahat edemeyeceğimizi düşünüp Kırkdilim'den şöyle bir girip çıkıyoruz. Tekrar Sarpdere'ye yöneliyoruz. Hem Alaçatı'ya yaklaşalım, hem de daha az rüzgar alacağımız bir koyda olalım. Yine Nergis olabilir.
Koya girdiğimizde Nergis'e yönelince Shiraz'dan uyarı geliyor. Sarpdere'ye camii'nin önüne demirleyelim diye. Hem demirlemesi çok kolaymış, hem de yeni bir yer daha görme şansımız olacak.
Rüzgar tam karşımızdan geliyor. Demirlemiş iki gulet var. Onları sancağımızda bırakarak sahile iyice sokulup 5 metreye demiri bırakıyoruz. Tutuyor. Motoru da kapatıyoruz bir süre sonra. Sadece rüzgarın sesi.
Saat 13.30. pozisyonumuz 38.11.006 N, 26.30.095 E.
Shiraz da bir süre sonra sancağımıza demirini bırakıyor.

Deniz soğuk, ama yüzünce sorun yok. Öğle yemeği niyetine kalanları atıştırıyoruz. Biraz dinlendikten sonra 4'e çeyrek kala demir alıyoruz.
Cenova hemen açılıyor. 4-5 knot hızla kuzeye yükselmeye başlıyoruz.
Sancak bordada ayaklarım küpeşteden aşağı sarkmış denizi seyrediyorum. Rüzgarı dinliyorum.Dinleniyorum.

Uzaktan rüzgar gülleri, sonrasında da Alaçatı'nın güneyinde kalan beyaz tepe görülüyor çok geçmeden.

Bir tramola ile karaya dönüyoruz. Bir süre de böyle gidip motor çalıştırıyoruz. 18. 30 otobüsüne yaptırdığımız rezervasyonu iptal ediyoruz. 19'00 için taksi ayarlıyoruz. Saat 18.00
Kaptan Zeynep dümeni alıyor. Alaçatı koyuna girdikten bir süre sonra şamadıralar arasından ilerlerken sayıları onları bulan sörfçülere zaman zaman yol vermek durumunda kalıyoruz.

Telsizden anons yapılıyor. Mendireği geçince gelip bizi tonoza bağlıyorlar. Pontona atlayıp kotuk halatlarını da kızlara verince yolculuğumuz sona ermiş oluyor.

Teşekkürler Zeynep Kaptan, teşekkürler kızlar.

1 yorum: