Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

18 Kasım 2022 Cuma

KİKLAD ADALARI’NA YELKEN

Silent Swan, Kiklad Adaları’nda

Silent Swan'ın Yunan Adaları rotalı bir seyre çıkması uzun zamandır planlanıyor olmasına karşın, Ege'nin kuzeyindeki adaları ziyareti, West İstanbul Marina'dan Gökova Ören Marina'ya taşınması ile; Amorgos ve batısındaki adalara ziyareti ise pandeminin uzun sürmesi nedeniyle hep ötelendi. Gökova Körfezi'nin her seferinde beni için doyurucu olmasına karşın hanımın "Gökova'nın dışına hiç çıkmayacak mıyız" serzenişleri önce Hisarönü Körfezi'ni ziyaretimizin, sonra da Yunan Adaları keşfimizin zeminini oluşturdu. Gökova'dan bir çıktık, pir çıktık.

Nedenini çok iyi çözememekle birlikte bir süredir Amorgos Adası'na kadar yelkenli tekne ile gitme isteğim, hanımın "Bize yakın adaları gördük, görmediklerimize gidelim" talebi ile birleşince eylül sonunda çıktığımız 12 günlük seyirde gerçekleşme fırsatı buldu nihayet. Aslında geçtiğimiz kurban bayramında ayarladığım 12 günlük tatildeki hedefim Amorgos'a kadar giden bir Ege seyriydi ancak, hem o günlerdeki sert havanın gözümü korkutması, hem de eylül sonu ve ekimde Kiklad Adalarında havanın daha yumuşak olacağı beklentisi bu rotayı ertelemem ile sonuçlanmıştı. Amorgos bilindiği üzere yönetmen Luc Besson'un çevirdiği "The Big Blue" isimli filmin geçtiği bir Yunan Adası. Kalimnos, Leros gibi bize yakın ve daha önce gördüğümüz adalara uzak; Naxos, Paros gibi bize uzak Orta kiklad Adaları'na yakın lokasyonda. Sanki 15 günlük bir tatil periyodunda Ören'den gidilip gelinecek mesafede gibi geldi bana bu rota ilk aklımda oluşmaya başladığında. Kurban Bayramı öncesinde de rotayı çalışmış olmakla birlikte eylül sonuna yaklaştıkça havanın müsait olma olasılığı yükseldikçe daha sıkı bir şekilde çalıştığım rotanın yaklaşık olarak şöyle bir şey olmasına karar verdim: Gökova Ören Marina-Bodrum-Kalimnos-Levitha-Amorgos- Koufonusia- Naxos-Paros-Schinousa- Iraklia-Amorgos-Levitha-Bodrum-Gökova Ören Marina. Esma'nın da onay vermesi ile rotayı gerçekleştirme fikri kesinleşti ve "http://http://www.cruiserswiki.org/wiki/Aegean_Sea", "https://www.sailingissues.com/greek.html" gibi sitelerden çalışıldı, notlar alınıp telefona indirildi, yetinilmeyip kağıda basılıp kitapçık haline getirildi.

23 Eylül 2022, Cuma

23 Eylül 2022 akşamı THY'nın 19.40 uçağı ile Istanbul'dan başlayan yolculuğumuzun ilk ayağı akşam 23.00 gibi Gökova Ören Marina'daki teknemize girişimiz ile son buluyor.

24 Eylül 2022, Cumartesi

Sabah erkenden kalkıp teknenin kontrollerini gerçekleştirip botu güverteye alıp şişirip güverteye bağlayıp her zaman dolu bıraktığım su depolarının eksiğini tamamlayıp Migros alışverişine hazır hale geliyoruz. 15 günlük bir alışveriş listesinin aslında 1 haftalık listelere göre ne kadar sıkıntılı olabileceğini yaşayarak öğreniyoruz. Tunç Aytunç'un dediklerine kulak verilerek bol miktarda içme suyu alıyoruz (70 lt), önceden doldurulmuş 10 lt'lik 5-6 su bidonunun yanında iskeledeki portuça istifleyerek teknenin biraz iskeleye yatmasına katkıda bulunuyoruz. Hafif bir kahvaltının arkasından saat 10.00'da palamar yardımıyla B Pontonundan koltuk halatlarını suya bırakıyoruz. Bodrum Liman'a tahmini varış saati 15.30. Mazotumuz son marinaya girişimizde fullendiği için yakıt iskelesine el sallayarak marinadan çıkıyoruz. "İyi kaptan, marinadan çıkar çıkmaz ana yelkeni açarmış" mottosuna uyarak ana yelkeni açıyor ve Bodrum'a doğru seyre başlıyoruz.

Gökova Ören Marina

Sabah rüzgarının hafif olması nedeniyle yelkenden yararlanamadan yaptığımız seyrimiz, 2000 devri hiç geçmemem nedeniyle 5-5.5 knot hızla gerçekleşiyor ve Karaada'ya gelene dek sadece motor gücü ile devam ediyor. Karaada'ya yaklaşırken artan hava yelken yapmamıza olanak verdiyse de kafadan gelen dalgalar ve iskele kontrada biraz daha performanssız yelken seyri yapan Silent Swan'ın hızı düşük kalınca yelkenleri kapatıp motor gücü ile ada ve anakara arasındaki boğazı geçiyoruz. Orçun'un görevlendirdiği Mert isimli arkadaşın saat 16.00-17.00 gibi Bodrum Gümrük'te bizi karşılayacağı Bodrum Liman'a doğru yaklaşırken tekne trafiğinin arttığına şahit oluyoruz. Liman girişindeki yeşil ve kırmızı şamandıraların arasındaki tekne trafiğini de aşıp liman içine girip 5 metreye demir atıp kıçtan kara gümrüğe bağlandığımızda saat 16.30. Polis ve gümrük işi hızlıca hallediliyor, biz Duty Freeshop'ta çalışanların motivasyonu ile fazladan bir şişe de Finlandiya Votkası da almış bir şekilde Mert'in Liman Başkanlığı bölümünü de halletmesini bekliyoruz. Bir süre sonra geri gelen Mert'ten teknenin evrakını, pasaportlarımızı aldıktan sonra koltuk halatlarını çözüp demir topluyoruz. 

Adaboğazı, Bodrum

Bu akşam Adaboğazı'nda alargada kalmayı düşünmüştüm. Daha önce görmediğimiz bu yere ulaştığımızda rüzgar hala deli gibi esiyor olmasına karşın rahatça demirleyeceğimiz alanların mevcut olduğunu görüp rahatlıyorum. Motoru kapattığımızda motor saatini  991.2 olarak not ediyorum 6 saat kadar motor çalıştırmışız. Denize girilecek bir hava yok. Gün kararmadan akşam yemeğimizi hazırlayıp Netflix'te indirdiğimiz dizi bölümlerinden iki tane seyredip yatıyoruz. Bu gece  havuzlukta uyumayı tercih ediyorum

25 Eylül 2022, Pazar

Sabah gulet kaptanlarından birisinin bağırtıları ile uyandığımda çok güzel bir gündoğumu manzarası ile karşılaşıyorum. Biraz daha gözlerimi kapattıktan sonra 07.00 gibi kalkıp teknenin motor yağı ve suyunu kontrol edip Esma'nın da kalkması ile birlikte motor çalıştırıyoruz. Demiri topladıktan sonra Pserimos'un güneyinden Kalimnos Liman'a çizdiğimiz rota üzerinde yola koyuluyoruz. 

Adaboğazı'nda gün doğumu

Bodrum'dan Kalimnos'a hep, Pserimos'un kuzeyinden gittim tekne kiraladığımızda. Bu kez hem erkenden Kalimnos'ta olmak istemediğim, hem de Pserimos'un güneyindeki koylardan birisinde uzun bir  kahvaltı ve deniz molası vermek istediğim için Pserimos'un güneyine rota tutuyoruz. İskelemizde Kos Adası'ndan akın akın gelen çoğu yelkenliden oluşan bir tekne trafiği var. Haftasonu için Kos'tan çıkan tekneler ya Pserimos'un güneyine ya da doğrudan yukarıya Leros'a doğru yelken yaparak akıyorlar. 

Koş Adası

Haritadaki kırmızı sınırı geçtiğimizde sancak gurcataya Yunan bayrağını çekiyoruz. Sancağımızdan gelen Kai S/Y teknesi ile çatışma rotasından çıkıp selamlaşıyoruz. O da Türk bayraklı ve Kos'a doğru gidiyorlar. Ana yelkenimiz açık ama hava çok düşük. Motor-yelken Pserimos'un güneyindeki ilk küçük koya doğru yol alıyoruz. 

Pserimos Adası

Pserimos'un  doğusunda Türkiye'ye bakan bir koy var, ancak ben oraya çıkmadan güneyindeki ilk koya girip kıyıya çok sokulmuş iki teknenin biraz uzağına 3.5 metreye demiri bırakıyorum. Saat, 11.00.

Silent Swan, Pserimos’ta

Deniz bizi çağırıyor. Merdiveni platforma yerleştirip denize atlayıveriyoruz. Bir süre balıklarla yüzüp tekrar tekneye çıkıyoruz. Su konusunda istibdat rejimi var teknede, gideceğimiz adalarda su sıkıntılı. Ben duş almadan kurulanıyorum. Daha ilk gün, Esma'nın sesi çıkmıyor. Pserimos, Silent Swan ile demir attığımız ilk Yunan Adası. Yıllar önce Kalimnos'tan Bodrum'a geri dönerken demir atmıştık buraya kısa bir deniz molası için. Bugün uzun soluklu bir demir yeri oluyor bize. Akşam 16.00 gibi Kalimnos'ta limanda olacağımızı yazmıştım Vasili'ye. Tam 16.00'da limanda olacak şekilde vakitlice demiri toplayıp yola koyuluyoruz. 

Poların yakasındaki fermuarı kapatırken anında anlıyorum boğazımdaki arının beni sokmakta olduğunu. Elimle silkelediğimde sarı, büyücek bir arı uçup gidiyor boğazımdan. Tırsıyorum biraz boğazımdan sokulduğum için. Fenistil krem ile 2-3 kez arının soktuğu yeri kremliyorum ama yavaş yavaş boynumun şiştiğini de fark edip tedirginlikle bu işin sonunu beklemeye başlıyorum. Teknede adrenalin ampul var ve ben çok allerjik bir bünyeye sahip değilim bilgileri ile rahatlatıyorum kendimi. Bir kaç saat içinde aynada da bariz bir şekilde görülecek kadar şişiyor boğazım, ama rahatım, Acıyor ve kaşınıyor ama korkum iyice azaldı, hatta kalmadı artık. Fenistil desteği ile yola devam.

Teknenin tüm belgelerini, pasaportlarımızı dünden Whatsup ile yollamıştım Vasili'ye. Vasili, charter tekneleri ile Yunan yaptığımız zamanlarda Kalimnos'ta tanıştığımız bir acente. Çok düzgün bir adam. Bir keresinde Leros'tan çıkış yapmaya çalıştığımız acenta işlerimizi bir türlü bitiremediğinde çıkışımızı Kalimnos'tan yapıp sonra pasaportlarımızı Kalimnos'tan Leros'a, Palionisos'taki restorana kadar getiren adam Vasili. 

Kalimnos

Kalimnos limana yaklaşırken daha öne de yaşadığımız gibi bir top atışı ile yerimizde hopluyoruz. Nedendir bilemediğimiz bu top atışını şahsımıza yönelik bir selamlama olarak kabul edip eskiyi de anıp gülüyoruz Esma ile. Yıllar önce, ilk yelken eğitimimizde, Suat'ın hep hatırlattığı gibi, Atilla Gökova ve Cumhur Gökova'nın iki teknesi ile Symi'ye ilk girişimizde de bu top atışlarına maruz kalıp yerimizde hoplamıştık.

Kalimnos Liman

Limana girişte gümrüğe doğru, limanın içine doğru giderken botla bir adamcağız gelip yer ihtiyacımız olup olmadığını soruyor bize. Vasili'nin beklediğini söyleyince ayrılıyor yanımızdan. En son gelişimizde girişte solda dipte bir yere bağlanmış, hem yolun tam kenarında, hem de müzikli restoran/barların dibinde olan bağlanma yerimizden çok keyif almadıydık. Aslında limana girişte tam karşıdaki rıhtım daha çok yelkenlilere ayrılmış ama bu akşam da yine girişte solda, dipteki bir motoryat ile katamaran arasına giriyoruz 5 metreye demirleyerek. Koltuk halatlarımızı sarı yelekli adam alıyor ama acentadan bir hanım kız da bizi bekliyor. Sarı yelekli adamın hakkı bir Efes birası. Acenta ile geldiğimiz için bizden para istemiyor sarı yelekli adam biramızı teşekkür ederek kabul ederken. Teknenin belgelerini ve pasaportlarımızı acenta çalışanı Evi'ye teslim edip ayaklarımızı koltuklara uzatıyoruz.

Bir kutlama birası sonrası daha önce yemek yediğimiz, hemen yakınımızdaki bir restorana bakmaya gidiyorum ancak, sahibinin işi bıraktığını öğreniyorum. Konuştuğumuz restoran ise 20.30'a kadar sadece içki servisi verdiklerini söylüyor. 

Kısa bir süre sonra Vasili geliyor teknenin belgeleri ve pasaportlar ile. Yaklaşık 240 Euro'muzu alıp kısa bir sohbet sonrasında bir başka teknenin belgelerini sahibine ulaştırmak üzere yanımızdan ayrılıyor. 


Vasili

Akşam yemeği için kendimize yer bulmak üzere şöyle bir keşfe çıkıyoruz. Şehre doğru değil, gümrük tarafına doğru yürümeyi tercih ediyoruz bu kez. Kısa bir süre sonra bir tepeye doğru tırmanmakta olan yolu tamamlamaktan vazgeçip deniz kenarındaki masaları gözümüze kestiriyoruz. Caddenin bu tarafındaki küçük restoranın sahibi kadın, deniz kenarında üşüyeceğimizi söyleyince hemen ikna olup küçük restoranın hemen kapı ağzındaki iki kişilik masasına oturuyoruz.

O Glaropouli

Kendimize Greek Salad, 1 porsiyon sardalya (porsiyonda 10 tane sardalya var diyor kadıncağız, benim dişimin kovuğuna gitmez), 1 porsiyon küçük balık, cheese saganaki ve kalamar söyleyince "yeter" diyor kadıncağız. Yarım litrelik ev yapımı beyaz şarap ile birlikte gelen küçücük şarap kadehlerini doldurup sağlığa içiyoruz birlikte. Gelen salatayı görünce porsiyonların büyük olacağını hatırlayıp kalamarı iptal ediyoruz. Küçük balık dediğimiz papalina (Yunan dilinde Marizaki imiş). Ufak bir çocuğu var ailenin, baba arada bir içeri giren çocuğu biz rahatsız olmayalım diye dışarı alıyor. 

Keyifli bir akşam yemeği sonrası, denizin çağrısına kapılmayıp, üşümeden akşamımızı geçirdiğimiz restorana teşekkür edip dondurma aramaya gidiyoruz şehre. Herkes sokakta, restoranlar tıklım tıklım dolu. Çok lezzetli dondurmayı satan dükkanı hatırladığımız yerde bulamayıp biraz daha yürüyor, ilerideki bir dondurmacıya giriyoruz. Karamel de olsun, çikolatalı da olsun, vanilyalı da olsun, Esma'ya da bir top vanilyalı olsun derken 8 Euro verip çıkıyoruz dükkandan. Sonra dank ediyor, onların kendi paraları ile 2 paraya yedikleri bir top dondurmayı ben neredeyse 40 paraya yiyorum diye düşünüp üzülüyorum memleketimin haline. 

Tekneye geri dönerken bir dükkandan 6 tane Yunan birası alıyorum. Çok geçe kalmadan meydandaki barlardan birisinde çalan yüksek sesli müziğin sesini kısıyorlar. Önce teknenin havuzluğunda uzun oturuyor, kısa bir sonra da baş kamaraya dinlenmeye ve sonrasında uykuya çekiliyoruz.

26 Eylül 2022, Pazartesi

Sabah 06.30'da uyanıp yedide kalkıyorum yataktan. Arının soktuğu boğazım bütün gece boyunca kaşındı ve acıdı. Boğazım hala şiş. 

7.30'da demiri toplayıp sorunsuz bir şekilde ayrılıyoruz limandan. Rota, Levitha. Dün akşam, hava durumunun, iki gün süreyle Amorgos civarında kuvvetli lodos fırtınası göstermesi nedeniyle Levitha'da iki gün kalıp fırtınanın geçmesini beklemeye karar vermiştik. Levitha'nın güneyinde doğuya doğru giren koyu hem korunaklı, hem de tonozları olan bir koy. Küçük bir ada olmasına karşın iki gün geçirmek çok kötü bir fikir değil gibi geliyor bana.

Vlychadia, Kalimnos 

Sabahın bu saatlerinde rüzgar yok, hava açık. Kalimnos'un güney batı burnunu dönüp sancağımızda Vlychadia isimli küçük koyu, iskelemizde ise iki küçük adayı geride bırakıp, bu adalardan birisinin güneyinde bir yelkenli teknenin gecelemiş olduğunu notlarımız arasına alıp Levitha'ya doğru dümeni otopilota bırakıyoruz. Yolumuz yaklaşık 24 dm. 

Kalimnos'un batısındaki küçük adacıklar

Arkamızda bir yelkenli tekne var uzaklarda, Kalimnos'un karanlığı içinde kayboluyor, geliyor mu yoksa gidiyor mu belli değil. Önümüzde ileride ise bir şilep, tanker trafiği var. Uzaklarda Levitha'nın gölgesi, yine uzaklarda iskele başomuzluğumuzda Astipalia'nın gölgesi belirginleşiyor yavaştan. 2.100 devirde 5 knot hızla gidiyoruz. Tahmini varış saatimiz, 13.00.

Amorgos'un lodos dalgaları yok buralarda. 9.30 gibi Levitha'nın kuzeyinde 2-3 tane yelkenli tekne görünüyor. Zaman zaman su seviyesinden uçan martılar eşlik ediyor bize. Ada artık daha iyi görünüyor. 

Levitha'nın doğusunda gemi trafiği 

Bir tankere yol vermek için hız kesiyoruz bir süreliğine. Sonrasında daha uzaktaki tankerin rotasından çıkmak üzere gaz veriyoruz bir süreliğine tekneye. Adanın kuzeyinden gelen bir yelkenli tekne bizden biraz hızlı, adaya yaklaşıp güneyine dönüveriyor ve uzakta Levitha'nın tonozlu koyuna doğru dönüşünü seyrediyoruz. 


Levitha

Levitha'nın güney doğusundaki ilk küçük koy, Navionics'te demir yeri olarak gösterilmiş olsa da çok küçük ve güvensiz geliyor bana. Bir süre daha ilerleyince adanın güney yamacını seyrederek önümüzde kaybolmuş yelkenli teknenin girdiği koyun ağzına ulaşmaya çalışıyoruz. Adanın hemen güney batısında demir yeri olarak gösterilen koya doğru dönüp uzaktan bir kolaçan ettikten sonra sancağa biraz daha dönerek tonozların olduğu koya giriyoruz yavaşça. 

Levitha'da Doğu Koyu'nun girişi

İçeride 6-7 tane tekne bağlı. İlk girişteki tonoz mu daha iyi yoksa biraz daha içeriye girip teknelerin arasındaki bir tanesi mi tercih edilmeli sorusunun cevabını çok iyi bilmemekle beraber bir sonraki günün lodos dalgaları buraya kadar ulaşır mı bilemediğimden biraz daha içeriye sokulup tekneler arasındaki bir tonoza bağlanmayı tercih ediyorum. Tonozu kıç platformunu açıp kakıçla tutup, halatımızı mapasına geçirdikten sonra başa taşıyarak bağlıyoruz tekneyi. Bizden sonra gelen bütün tekneler baştan kakıçla yakalıyorlar tonozun halatını. Önce halatı koçboynuzuna geçiriveriyorlar, sonra da kendi halatları ile tonoza bağlanıyorlar. Benden başka bütün tekneler iki halat ile bağlı tonoza. Tonozun baştan alınması her zaman böyle kolay olmayabiliyor tabii ki. O zaman da seyreden bizlere eğlence çıkıyor. Bir zamanlar Bozukkale'de tonoz alma eğitimi sırasında biz de tonozu rüzgar üstüne alıp halatı kement gibi üzerine geçirecek şekilde suya atıp yakalama eğitimimiz 5 kişi için tekrarlandığında Avusturya bandıralı bir yelkenliden botla bize yardım etmeye gelmişlerdi. Eğitimde olduğumuz söylediğimizde niçin tonozu kıçtan yakalamadığımızı sormuşlardı. 

Motoru kapattığımızda saat 15.00 motor saatimiz ise 1001,4. Öğle yemeği için hazır, zeytinyağlı dolma ve mücveri tüketiyoruz. Kısa süreli bir uyku sonrasında ise kısa bir yürüyüş için botla karaya çıkıyoruz. Küçük bir rıhtım var, üzerinde küçük bir traktör, onun hemen arkasında ise botları bağlayacağımız ve çıkabileceğimiz daha alçak bir beton iskele bulunuyor. Arkamızdaki Yunan bandıralı bir yelkenli teknenin havuzluğundaki muhabbet kuşuna selam verip o iskeleye botu bağlayıp karaya çıkıyoruz. Her yer taş bu adada. Bu taşlardan metrelerce duvarlar örülmüş restorana doğru giden yolun kenarında. Biz koya girdiğimiz yöne doğru yürüyüp bol bol fotoğraf çekiyoruz, geldiğimiz denize, sonra geri dönerken de teknelerin olduğu yöne uzun uzun bakarak, sanki denizden gelen biz değilmişiz de gelecek başkalarını beklermiş, denize özlem duyarmış gibi. Tekneye döndüğümüzde, bir denize girip çıkıyoruz. Deniz pırıl pırıl değil ama dip gözüküyor. 

Levitha, Doğu Koyu

12 tane tonoz var. Akşamüstü itibari ile hepsi doluyor. Sonra bir sandal ile gelip 9 Euro alıyor bizden bir adam. İki gece kalacağımızı söylüyoruz, sorun değil diyor. Restorana gelip gelmeyeceğimizi soruyor. Et, tavuk gibi nevaleyi bozulmadan tüketmek için teknede olmamız gerekiyor bir kaç akşam. Bu akşamki menümüz tavuklu arpa şehriye pilavı ve salata. Kırmızı şarap ise daha önce hiç görmediğimiz bir Yunan Adası olan Levitha'ya gelişimizi kutlamak için yemeğe eşlik ediyor uzun saplı kadehler içinde. Hava kararmadan önceki gün batımında koyun ağzındaki renkler muhteşem. Girişte en baştaki tonoza bağlanmalıymışız meğer, bu güzelliği önümüzde hiç tekne olmadan seyredebilmek için.

Levitha, Doğu Koyu

Levitha, Doğu Koyu

Yemek sonrası Netflix hevesimiz, "internet bağlantısı yok" deyip offline izlemek üzere kayıt ettiğimiz dizi bölümlerini izleme fırsatı vermeyen program sayesinde kursağımızda kalıyor. Hoş bir sohbet sonrasında dinlenmek üzere baş kamaraya çekiliyoruz.

27 Eylül 2022, Salı

Sabah 5.30'da akü alarmı ile uyanıyoruz. 10.4 V'a kadar düşmüş akülerin şarjı. Demir feneri ve buzdolabını kapatıp tekrar yatıyorum. Akülerin 6. yılı, dönüşte değiştirmek üzere kenara not alıyorum bu geceyi. 

Sabah 7.30'da uyanıyoruz. Bugün buradayız. Amorgos'taki lodos fırtınasının geçmesini bekleyeceğiz. Gün biraz ısınınca güverte temizliği sonrasında denize giriyoruz. Sonrasında ise kahvaltı hazırlıkları.

Biz kahvaltı ederken tekneler yavaş yavaş koydan ayrılıyorlar. Sanduka isimli tekne önce yelkenlerini açıp sonra tonozu bırakıyor ve çıkıyor koydan. Bir sonraki tekne de benzer şekilde tonoza bağlıyken yelkenlerini açıp sonra ayrılıyor tonozdan. Koyun dip tarafından gelen bir diğeri ise tekneler arasındaki yüzen adamı kıl payı pas geçiyor benim ve güvertesindeki adamın bağırışları sonrasında. Anlıyorum ki koyda hareketli tekne varsa yüzmek için denizde olunmayacak buralarda.

Sabah, adadan ayrılmaya hazırlanan bir tekne

Gün uzun, yapacak işler çok. Önce mutfaktaki çöp kovasını tamir ediyorum. Kapının açılması ile birlikte üst kapağı açılacak şekilde tasarlanmış çöp kovamızı altta, zeminde tutan parça kırılmış. Bir şekilde vidalayarak bir süre daha iş görecek hale getiriyorum, mutlu oluyorum. O alana girmişken lavabo altı temizliğini de tamamlayıp topluyorum ortalığı. Hakettim, bir kez daha deniz. Telefon uluslararası dolaşıma kapalı ama zaten burada sinyal de yok. Amorgos'ta free internet bulana dek telefonu kullanma niyetim de yok aslında.

Öğle yemeğinde hazır çorba, sonrasında kitap okuma var. Akşamüstüne doğru bu sefer koyun güney kıyısında yürüyüşe çıkıyoruz, botla keskin kayalıkların arasında bir yer bulup kıyıya çıktıktan sonra. Burası da kayalık. Önce tepeye tırmanırken hem koy girişi, hem de koy içindeki manzaraya bakıyor, sonra da tepeye ulaştığımızda adanın güneyindeki deniz manzarası ile gözlerimizi doyuruyoruz. Uzaklarda Astipalia ve Amorgos görülüyor. Amorgos buradan bakınca pek o kadar da uzak gibi görünmüyor. 




Neredeyse deniz kenarına kadar inip lodos dalgalarının sesinde biraz dinleniyoruz. Sonrasında telefon çalıyor, arayan mesai arkadaşlarımdan birisi. Tahminen ya merak ettiler, ya da hastanede bir şey oldu, haber verecekler. İlk tahminim doğru çıkıyor. Biraz bilgi alışverişi, bizi merak etmemelerine ilişkin tavsiyeler, sonrasında merak edenlere selamlar ile sonlanıyor telefon görüşmemiz. Tekrar tepeye tırmanıp koya doğru geri dönüp botumuzu buluyoruz. Dün gece neredeyse sabahlara kadar bağıran Polonyalıların katamaranı yanında geçip teknemize geliyoruz. 


Levitha'da restoran yolunda telefon sinyali arayışı

E, madem Turkcell hazretleri yurtdışı konuşma yaptık diye diyet alacak, o zaman internete girip hava durumuna bakalım bari diyoruz ama ne gezer, sinyal yok. Biraz kuruyemiş eşliğinde bira ile gevşedikten sonra sinyal bulmak üzere botla tekneden ayrılıyorum. Tekrar küçük rıhtıma çıkıp hem lokantayı görme, hem de sinyal bulma niyetindeyim. On, on beş adım sonrasında tahminen lokantaya kadar giden taştan bir duvar ile sınırlandırılmış yoldan yürüdükten sonra adanın kuzey yamacındaki denizi görür hale geliyorum. Ne kadar küçükmüş ada. On dakikalık bir yürüyüş sonrasında restorana ulaşıyorum. Tertemiz, beyaz badanalı küçük bir kaç kulübe, 4-5 masalık bir bahçeden oluşuyor burası. Sahibi ile biraz konuşup dönüş için günlük balığın her zaman olmayabildiğini, balığa alternatif olarak keçi eti olduğunu, telefon sinyalinin de biraz daha yürüdüğümde geleceğini öğreniyorum. Lokanta içinden geçip biraz daha yürüyünce aşağıda, içeri doğru girmiş küçücük bir koyun daha olduğunu görüyorum. Burası hem çok güzel bir manzara, hem de telefon sinyali veriyor bana. 

Bir kaç telefon konuşması, uzun hava tahmini analizleri ve kaydı sonrasında tekrar yürüyerek bota ve sonra tekneye döndüğümde Esma'nın meraklanmış olduğunu görüp gönlünü alıyorum.

Akşam yemeğimize yine birer kadeh kırmızı şarap eşlik ediyor. Netflix yine hayal kırıklığı. Oynarız diye İstanbul'dan getirdiğim bezik kağıtlarını da dolaba kaldırıyoruz, çünkü bezik tahtalarını bulamıyoruz. İki kişilik 51 oynuyoruz teknedeki iki deste kağıt ile. Sonrasında da yatıyoruz. Yarın büyük gün, Amorgos'a gidilecek.

28 Eylül 2022, Çarşamba

Tüm gece boyunca solugandan rahatsız oluyoruz. Bir de üstüne yine sabaha karşı akü alarmı ile uyanıyoruz. Sabah kalktığımızda hem yorgunuz, hem de heyecanlı. Havuzluğa çıktığımızda akşam yatarken sancağımızdayken şimdi iskelemizde duran teknenin havuzluğunda elinde kakıçla bizi bekleyen bir kadın görüyoruz. Onların teknesinin kıçı bize bakıyor, biz onlara da doğru dönüp iskele bordamız ile neredeyse temas edecek bir pozisyonda yaklaşmışız onlara. Rüzgar yok ama koy içine kadar giren lodosun artık dalgaları işi karıştırmış. Günaydınlaşıp müsaade istiyoruz ve motoru çalıştırıp ayrılıyoruz tonozdan. Saat 07.00. 

Önce koy içinden, sonra da adanın kuytusundan çıktığımızda yelkenleri açarken bir şeyin farkına varıyoruz ki, adadaki yürüyüşümüzde tepeden baktığımızda adanın batısında görünen ve  Amorgos sandığımız ada, Kinaros Adası imiş, Amorgos'un aradaki bu kocaman ada nedeniyle Levitha'daki tepeden görünmesi mümkün değilmiş. 

Kinaros Adası

Hem lodosun artık dalgaları, hem iskele kontradaki yelken zafiyetimiz nedeniyle hem hızımız, hem de konforumuz çok keyifli değil. Kinaros Adası'na yaklaşırken rüzgar 20 knotlara oturuyor. biz de can yeleklerimizi giyiyoruz. Dalgalar 0,5-1 metre, hızımız ise 4,5-5 knot.

Kinaros'un bize bakan doğu kıyısı nispeten yüksek dik bir yar şeklinde. Ancak, adayı bordaladığımzda çok uzaklarda Amorgos'u tepesine bir bulut oturmuş karanlık bir silüet halinde görmeye başlıyoruz. Yolumuz 6 saat kadar sürecek. 

Uzaklarda, Amorgos Adası

Amorgos'a yaklaşırken şilep trafiği başlıyor. Birisine yol verip diğerinin önünden geçtikten sonra motorumuzu kapatıp yelken seyrine devam ediyoruz. Amorgos'a yaklaştığımızda dalga boyu azalıyor ve nihayet yelkende 6 knot hız görüyoruz, rüzgar 15 knota düşmüş olmasına rağmen. Bize doğru gelen iki yelkenlidn biri katamaran. Adanın kuzey burnuna yaklaşırken rüzgar bitiyor, yelkenleri toplayıp motorla devam ediyoruz.

Amorgos Adası

Kıyıya yakın bir seyir yapıyoruz. İki tane kuzey koyu var adanın, birinde haritalarda demirleme işareti olan. Levitha yerine ikinci gün burada kalınır mıydı acaba diye düşünüyorum, ama lodosta bu adaya kadar gelirken keyifli bir seyir olmayacağını düşünüp vazgeçiyorum bu düşünceden. 

Amorgos Adası'nın kuzey koyu

Arada bir adanın kuzey batısındaki Donousa Adası'na gözüm kayıyor ama çok rota dışında ve uzak görünüyor ada. Nihai hedefimiz, Amorgos'un kuzey batısındaki Aegelia Koyu. Yer bulabilirsem rıhtım, yer bulamazsam sahilde alarga. Saat, 14.00'e yaklaşırken Aegelia koyunun girişindeki beyaz badanalı evleri geçip koyun içine dönüyoruz. 

Aegelia, Amorgos

Daha önce hiç görmediğim bir yere geliyor olmanın heyecanı ile bol bol fotoğraf ve video çekerek giriyorum koya.

Aegelia, Amorgo

 İskelede 2-3 tane aborda olmuş tekne var. Rıhtımın başındaki boş yer ise feribota ayrılmış. 

Aegelia, Amorgo

Sahile karşıdan bakınca sağımızda bir tekne, solumuzda ileride, bizden uzakta ise iki yelkenli tekne alargada. Kıyıya iyice sokulup 4 metreye demiri bırakıyoruz. Zemin kum. Demir hemen tutuyor. 25 metre zincir bırakıyor, 1500 devirde taramadığımızdan emin olduktan sonra motoru kapatıyoruz. Saat, 14.00, motor saatimiz ise 1004,9. Toplam 28 deniz mili yol gelmişiz. 


Silent Swan, Amorgos'ta

Hemen kıç platform açılıyor, merdiven yerine yerleştiriliyor ve denizin  tadına bakılıyor. Esma'nın sahile kadar yüzme teklifi tekneyi bırakmak istemediğimden geri çevriliyor. Bir çay ve atıştırmalık molasından sonra adayı seyrediyor, tepelerden aşağı akarak kayan bulutları, sahilde denize girenlerin keyfini, iskeledeki teknelerin sakinliğini, alargadakilerin ise sallanışlarını hafızamıza nakşediyoruz.  



Saat tam 19.00'da "Small Cyclades" hattının feribotu, rıhtımdaki boş yere kıçtan kara yanaşıyor. Kısa bir süre sonra yolcularını alıp rıhtımdan ayrılırken kıyıya yakın alargada duran yelkenli bir teknenin hızla demir alıp boşalan yere aborda olmaya gittiğini görüyoruz. Gece boyu yeni bir feribot gelmeyecek herhalde. 

İçimden bir ses, "botu indir, sahile çık, kısa bir yürüyüş yap" derken diğer ses de "gerek yok, uğraşma gereksiz yere, tekneni de başı boş bırakma buralarda" diyor. Uğraşmıyorum ben de.

Amorgos'ta gün batımı


Akşam yemeğimiz, güneş batarken havuzlukta, birer kadeh şarap eşliğinde. Sürekli beşik gibi sallanıyoruz. Levitha'dan farklı olarak bu dalgalar düzenli olarak lodos yönünden geliyor. Beşiğin zorlamasına çok da fazla direnmeden kamaraya çekiliyoruz.

29 Eylül 2022, Perşembe

Kocaman bir "günaydınnn" ile uyanıyorum kendi kendime söylediğim. Mutluyum uyandığımda. Sabırla beklersem geçecek, biliyorum. Aslında gece de bir kez uyandım ve yanlış görmediysem rıhtımda bir feribot vardı. Havuzluğa çıkıp bakıyorum ki gerçekten iskelede koca bir lacivert feribot. 


Bugünkü rotamız, Koufunousi Adası, 4 saatlik bir yolumuz olacak. Kahvaltıyı yolda cornflakes şeklinde yapmaya karar verip hemen yola koyuluyoruz. Rüzgar lodostan 10-5 knot civarında ve yelkeni açıp adaya gidinceye kadar hiç kapatmıyoruz. Bu sabahın en güzel şarkısı Teoman'dan "Çoban Yıldızı".

Aegelia'ya veda


Bir süre sonra rüzgar 22 knota oturuyor, birazcık camadan vuruyorum ana yelkene. Hızımız da 6 knota sabitleniyor. Dalga da olmayınca Silent Swan güzel akıyor. Bir de Caruso çalıyor Guiseppe de Stefani'den. 

Keros Adası

Keros Adası'nı iskelemize aldığımızda rüzgar azalıyor. 12-15 knot da bizi 5.0-5.5 knot götürüyor. Dağların tepelerine oturmuş, takılı kalmış bulutları seyrediyorum hayranlıkla. İskelemizde Keros, pruvamızda Kofunousia.

Kofunousia

Kofunousia

Adaya yaklaştıkça heyecanım artıyor. Kuzey batısında dipdibe iki tane koyu var Koufunousia Adası'nın. Batısındaki koy daha büyük, oraya demir atıyoruz 11.15'te. Pori Koyu. 



Pori Koyu

Pori Koyu

Deniz turkuaz rengi, dipteki kum beyaz. Derinlik 3 metre. Yüzenler için kıyıdan uzağa şamandıralar ile bir hat çekmişler. Hemen denize atlıyoruz. Bir sürü balıkla birlikte yüzüyoruz bir süre. Kahvaltı hazırlamak üzere tekneye çıkarken iskelemize bir Bavaria demir atıyor. Teknenin misafirleri, denizden çıktıktan sonra havuzlukta çıplak kalmayı tercih eden erkeklerden oluşuyor. Sonra sancağımıza bir katamaran, önümüze de koca bir motor yat demirleyince Çamlimanı aklıma geliyor nedense, bir de Bademli. 

Sürekli yolcu motorları bir kaç kişi de olsa yolcu getiriyor, yolcu götürüyor. Uyduruk bir iskele yapılmış koyun girişinde. Üzerine de bekleyen yolcular otursun diye bir bank koymuşlar. Sık aralıklar ile yolcu motoru geliyor buraya ana limandan. 

Kahvaltı yorucu olunca bir süre dinlenmeye çekiliyoruz. Yeterince dinlendikten sonra tekrar yorulmak için botu indiriyoruz ve sahile çıkıyoruz. Kısa bir yürüyüş sonrasında adanın kuzey sahilindeki kalker yapılanmaya ulaşıyor, kuzeyindeki küçük koya da bir göz atıyoruz. İki tane katamaran alargada bu küçük koyda. Küçük mağaralar da var, yüzerek ya da botla içine girilebilecek. Burada gecelenebilir diye düşünüyoruz.




Kofunousia Adası'nın kuzey koyu



Tekne koyda tek başına durdukça ben bir türlü rahat edemiyorum.

Geri dönüp tekneye çıkıyoruz. Yeniden uzun bir deniz keyfi yapıyoruz balıklarla birlikte. 15.30 gibi de demiri topluyoruz bir kez daha. Adanın güneyindeki limanına yola çıkıyoruz. 




Yarım saatlik bir kıyı seyri sonrasında bol rüzgar altında limana giriveriyoruz. Limana gelmeden hemen önceki koy tamamen güneye açık, mevcut tonozlarda yolcu motorları bağlı, demirde kalınabilecek gibi değilmiş gibi geliyor bana. İçeri girince görüyorum ki liman gecelemek için iyi bir seçenek. Görevli memur bağırarak bağlanmamızı istediği yeri gösteriyor, tonoz vereceğini söylüyor. 




Kofunousia Ana Liman



İskele koltuk halatımızı görevliye verip geri alana kadar rüzgar teknenin başını iyice açıyor iskelemizdeki tekneden. Artık, Youtube'da "Mooring Disasters" konulu bir filmin aktörü olmamak için 2.500 devir mi yoksa 3.000 devir mi veriyorum, bilemiyorum ama teknenin başı yavaş yavaş kendini topluyor ve iskelemizdeki tekneye yaslanıyor. O sırada tonozu alıp başa götürüp koç boynuzuna bağlıyoruz. İnce ayarlar sonrası, rüzgâraltı koltuk halatımız da bağlandıktan sonra motoru kapatıyoruz. Bir başka tekneye yardıma giden görevli 15 dk sonra geri döndüğünde 18 Euromuzu alıyor bir geceliğine. Elektrik ve su istemediğimizi söylemiştik ama parayı aldıktan sonra "ikisi de açık, kullanabilirsiniz" diyor bize. Kullanıyoruz biz de. Hem duş alıyoruz içeride, hem depoyu dolduruyoruz, hem de tekneyi yıkıyoruz güzelce. 

Bizden sonra iki tekne daha geliyor, onlar bizim sol tarafımızdaki teknelerin solunda kalan boş yerlere bağlanıyorlar. Bizden başka bütün teknelerin hem demir attıklarını, hem de tonoz aldıklarını görüyoruz. Limana 15-20  tekne sığar gibi geliyor bize. Pedestaller yeni ve sorunsuz. Free Wifi şifresi de alınca marina görevlisinden değmeyin keyfimize. Hemen telefon konuşmaları, whatsuptan haberleşmeler ve en önemlisi haftalık hava durumu raporları. Sonrasında ise adada keşif turuna çıkıyoruz.



Limandan çıkar çıkmaz büyücek bir süpermarket var. Sola doğru yürüdüğümüzde yakınımızda Kato Koufunosia, uzağımızda ise Naxos Adası. Şöyle bir batıya bakıp geri dönüyoruz sahile doğru. 




Sahile gelmeden solda bir sokak var içeri doğru giren. Onu dönüşe bırakıp denizi sağımıza alıp sahil boyunca uzanan sokağa giriyoruz. Hoş evler, tek tük restoranlar ve küçük otelle ya da pansiyonlar var, ama neredeyse kimseler yok bizden başka. Bayağı bir yürüyoruz ama hava kararmaya başlamadan geri dönüyoruz yemek yiyecek bir yer bulamadan. 





Son bir gayret, sonraya bıraktığımız o sokağa girince görüyoruz ki adanın merkezi burasıymış. İnsanlar burada, kalabalık değil ama hareketli. bir kaç restoran, bir kaç kafe ve sanat galerileri var sağlı sollu. 






Beğendiğimiz bir restorana giriyoruz. Melissa Restaurant. Greek salat, kabak kızartma, saganaki, sardalya ve bu kez Uzo. Çok keyif alıyoruz bu akşamdan. Keyfimize, masamızın dibine kadar sokulan, usulca paylarını bekleyen kediler de keyif katıyor. 

Hesabı ödedikten sonra sokağın tamamını keşfetmek üzere masadan kalkıyoruz. Kısa bir süre sonra masanın üzerinde bıraktığımı fark ettiğim cüzdanı almak üzere geri dönüyorum. Masayı toplamışlar ama cüzdanı da benim için saklamışlar, sağ olsunlar. Yemek Esma'dandı, dondurmalar da benden. Sokağı baştan sonra tavaf ettikten sonra yavaş yavaş limana dönüyoruz. Kısa bir süre havuzlukta oturduktan sonra 23.30 gibi kamaraya çekiliyoruz. 

30 Eylül 2022, Cuma

Sabah 7.30 gibi ancak uyanabiliyorum. Nasıl sızdığımızı, nasıl uyuduğumuzu bilemediğim bir gece oldu yorgunluktan. İlk kez hiç sallanmadan bir gece geçirebildik, uykumuzun dinlendirici olması tahminen bundan. Bugün, bir kaç adayı ziyaret edip Amorgos'un başkenti Katapola'ya gideceğiz gecelemek üzere.

Saat 08.00 gibi limandan çıkıyoruz. 

Koufonusia Adası'na veda

Navionics, hemen dibimizdeki Kato Koufonusia Adası'nın batısından rota çizmiş olmasına rağmen ben adanın doğusunu tercih ediyorum. Ada ile Keros arasından geçip sonra batıya dönüp Schinousa Adası'nın kuzey batısından geçip Schinousa Adası'nın güney batısına geçiyorum. 


Kato Koufonusia 

Iraklia

Myrsini, Schinousa


Bu noktada, biraz daha güneydeki Iraklia Adası'na uğramaktan vazgeçip Schinousa Adası'nın güney batısındaki koylara dönüyorum. Önce merak ettiğim Myrsini Limanı'na bir sokulur gibi yapıyorum ama küçücük bir koy olduğunu görünce haritalarda demirleme işaret olan, daha güney doğudaki ikinci koya gidip alargada duran bir teknenin sol tarafına 6 metreye demir atıyorum. Saat 10.00.

Schinousa




Önce deniz, sonra kahvaltı, sonra da Esma'nın denize girmesi ile saati 12.00 edince motor çalıştırıp demiri topluyoruz. Rota, Katapola. Önce bu adanın güneyinde uzanan küçük bir yarımadayı geçiyoruz. Sonra bu yarımada ile hemen güneyindeki küçücük ada ile arasındaki boğazdan geçip Keros ve Antikeros Adaları'nı iskelemizde bırakacak şekilde Amorgos'a dümeni döndürüyoruz. Dört saatlik bir yolumuz olacak. 



Amorgos





Hava güneşli, dağlar puslu, dalga ise hiç yok. Schinousa Adası'nın doğusuna dönünce yelken açıyor ve bir süre keyifli bir yelken yapıyoruz. Sonra rüzgar hem azalıyor, hem de karşımıza geçiyor. Motor-yelken. ile devam ediyoruz. Esma'nın kestirdiği dönemlerde ben de usturmaça kılıflarını ters yüz ediyorum. Siyah aldığım kılıflar yakınlarda koyu yeşile dönmüştü, şimdi yeniden pırıl pırıl siyah usturmaça kılıflarım oldu. Kıçtaki balon usturmaça kılıfını ters yüz etmeyi ise gözüm kesmiyor.

Katapola, Amorgos

Katapola

Saat 15.30 gibi Katapola Limanı'nın ağzındayız. Hızla gelen bir feribotun rotasından çıkmak için biraz sancağımıza kaçıyor, sonra yeniden rotamıza giriyoruz. Giren çıkan yelkenlilerden oluşan bir trafik var. Kocaman bir limanmış burası. İleride sağda feribot iskelesini ve daha içeriye bağlanmış tekneleri görüyor ve oraya yöneliyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz bir yere demir atmak üzere yaklaştığımızda liman görevlisinin bize el ettiğini ve yer gösterdiğini görüp manevramızı yeniliyoruz. Altı metreye demir bırakıp iki tekne arasına sorunsuzca giriyoruz. Görevliye halatımızı elden verirken bir beyefendi "Hoşgeldiniz" diyor bize. Alpaslan Bey, ADYK flamamızı görünce merhaba demeye gelmiş bize. Rüzgaraltı koltuk halatımızı da kendisi bağlıyor. Karaya çıkıp el sıkışıyor ve kısa bir muhabbet ediyoruz. 




Katapola Liman


Saat 16.00. Liman polisine gidip transitloga imza ve mühür almamız lazım. Kafamı kaldırıp baktığımda tam Liman Polisi binasının önüne bağlanmış olduğumuzu görüyorum. Balkondaki polise de imza ve mühür işareti yapınca o da eliyle davet ediyor bizi binaya. Evrakımızı alıp polisin yanına çıkıyoruz. Derdimizi anlattığımızda adamın böyle bir şeyi hayatında ilk defa duyuyor ve yapıyor olduğunu düşünüorum. Pasaportlarımızın ve tekne ruhsatının fotokopisini aldıktan sonra imza ve mühür işi tamamlanıyor. Teşekkür edip ayrılıyoruz.

Amorgos'taki bir manastır beni en çok cezbeden şeylerin başında geliyor, "The Monastery of Hozoviotissa". Tekneden çıkıp şöyle bir etrafa bakınırken yine Alpaslan Bey ile karşılaşıyoruz. Biraz daha uzun bir sohbet sonunda hem Zakintos Adası civarından yeni geldiklerini öğreniyoruz, hem de bizim Cengiz Esgi ile aynı firmada çalıştıklarını. Araç kiralamamızı öneriyor bize. Biz de ilk bulduğumuz Rentacar'a giriyoruz. Dükkanın önündeki küçük araba için 25 Euro'ya anlaşıyoruz. Manastırın 17.00-19.00 arasında açık olduğunu söylüyor bize. Tekneden su aldıktan sonra hemen yola koyuluyoruz. 

Adanın tepesine doğru dönerek yükselen bir yol var, zaman zaman durup resim çekmeye kendimizi zorunlu hissettirecek kadar güzel manzaralar şansı veren.


Katapola


15 dakika sonra Chora'nın içinden geçip (burada pek bir şey yok) manastıra giden yolu da MapsMe ile bulup 10 dakika sonra manastırın bahçesine arabayı park ediyoruz. Önümüzde yaklaşık 300 basamak var.

Hozoviotissa Manastırı


Sağımızda manzara muhteşem. 



Hadi bakalım deyip basamakları yavaş yavaş çıkmaya başlıyoruz, bir tanesi küçük bir fare yakalamış olan bir kaç kedi ile birlikte.

Hozoviotissa Manastırı






Manastırın beyaz boyalı cephesi, dağın yamacının bir devamıymış gibi bir görüntü veriyor. Kapısına kadar gidince bizi sakallı bir adam karşılıyor. Nereli olduğumuzu söyleyince bir kaç kelime Türkçe bildiğini görüyoruz. Bir kaç tane de bizden öğreniyor. Onun nereli olduğunu sorduğumda ise "United" diye cevap veriyor. Esma'nın başına bir yemeni, bana da şortun üzerine giyeceğim bir pantolon veriyor en az kendisi kadar pejmürde görünümlü. 



Manastırın içinde resim çekmek yasak, çekmiyoruz biz de mistik ve ağır kokan havaya saygı göstererek. Balkona çıktığımızda dışarıda bir kaç poz sonrası tekrar dua odasına giriyoruz. Sonradan herhalde manastırın papazıydı diye düşündüğümüz çok düzgün bir adamın iki Bulgar turisti ile yaptığı sohbete katılıyoruz biz de bu turistlerle "merhaba komşulaşarak". Sonrasında ise lokum ve likör ikram edilen misafir odasına alınıyoruz. Küçük shot bardaklarında ikram edilen likör gerçekten lezzetli ve soğuk, iyi geliyor bize. Sonrasında ise ziyaretin kısa olanı makbuldür deyip manastırın kutsal havasını daha fazla zedelemeden manastırdan ve ödünç kıyafetlerimizin içinden çıkıyoruz. Basamaklardan aşağı inerken solumuzda kalan muhteşem manzaranın tadını hafızamıza kazıyor ve arabamıza biniyoruz. 



Katapola

20 dakika sonra tekrar limandayız. Benzin almadığımı söyleyip aracı geri veriyorum, tamam diyor delikanlı da. Biraz keşif turu sonrasında şarap, bu adaya özgü bir likör olan kamerokola ve biraz salatalık alıp tekneye bırakıyoruz. Whatsup denizci gruplarında yazılan o meşhur feribotun koya boydan boya demir döşemiş olduğunu görüyor ve neden Alpaslan Bey'in bu feribotun sağında kalacak bir yere  demir atmış olduğunu anlıyoruz. Feribot sabah 07.00’de hareket edecek. Biz de o saatte çıkıp Levitha'yı da pas geçip Kalimnos’a kadar gitmeyi kararlaştırıyoruz. Böylece pazartesi Ege'de beklenen fırtınayı gerimizde bırakmış olacağız.

Akşam yemeği için Alpaslan Bey'in önerdiği lokantada bu akşam balık olmadığını öğrenince daha önce gördüğümüz bir balık restoranına girip oturuyoruz. Greek salata with Amorgos Cheese, fava ve small fish, homemade beyaz şarap 30 Euro tutuyor. 


Tekneye döndüğümüzde Alpaslan Bey uğruyor, hal hatır soruyor, sonrasında vedalaşıyoruz. Yemek sonrası yürüyüş iyi gelir diyerek koyun taa öbür tarafında kadar yürüyoruz. Koyun o tarafında da bir sürü restoran, bar ve kafe var. Sanki burası biraz daha canlı gibi. 




Tekneye geri dönüyor, biraz etrafı seyrediyor, sonrasında ise daha fazla dayanamayıp kamaraya çekiliyoruz. Yarın yolumuz uzun olacak. 

1 Ekim 2022, Cumartesi

Gece feribot trafiği vardı, seslerine bir iki kez uyandım ama sabah 06.45’te kalktığımızda feribotun  motorunun çalıştığını görüyoruz. 


Saat tam 07.00'de feribot demir topluyor, arkasından biz de çıkıyoruz. Bir miktar iskelemizdeki teknenin zinciri üzerine düşüyoruz ama temas olmadan kurtuluyoruz. 

Katapola'ya veda

Rota, Kalimnos. 60 dm. Hava ve dalga yok. Tahmini varış saatimiz 18.00. 2.100 devirde 5.5-5.9 hızla sakin sakin gidiyoruz. Sabah kahvaltısını yolda yapıyoruz.



Önce Amorgos'un batı kıyısı boyunca çok güzel manzaralar eşliğinde yükseliyoruz, sonra adanın kuzeyinden doğuya doğru dönüp kafamızı Kalimnos'a çeviriyoruz.




Levitha'yı uzağımızda iskelemizde bıraktığımızda yolculuğumuzun yaklaşık 7. saatindeyiz. Adanın doğusundaki gemi trafiğine dikkat edip yola devam ediyoruz. 



Kalimnos

Gerek Kalimnos'tan Levitha'ya gelirken, gerek Levitha'dan Amorgos'a giderken bana uzun gibi gelen yol kadar bir yolu geride bıraktığımız halde bana bu kez uzun yol yapmışız gibi gelmiyor henüz. Bu duyguyu Kalimnos'a girerken12. saatin sonunda da hissediyorum. Demek ki diyorum kendime uzun yola hazırlayınca insan beynini, daha önce uzunmuş gibi gelen mesafelerin iki katı kadarki bir mesafe bile uzun gelmeyebiliyor. Ya da bugün denizde seyirden keyif alma günümdeyim, bilemiyorum.

Bir ara rotayı Leros'a kırıp bir iki gün oralarda oyalanmayı, fırtına geçince Kalimnos'tan çıkış almayı düşünüyorum sessizce ama çok zorlama bir planmış gibi geliyor bana. İlk plana sadık kalıp Kalimnos'un güneyine dönüyor, önce merak ettiğim ana limandan bir önceki, batıdaki Vlychadia isimli koya girip şöyle bir bakıyor, sonra ana limana giriyorum. 

Vlychadia, Kalimnos

Kalimnos

Kalimnos'taki ilk akşamımızda bağlandığımız aynı yere bu kez demir atıp kendimiz bağlanıyoruz. Koltuk halatımızı hop diye rıhtıma atlayan Esma bağlayıveriyor. Bizi seyreden bir kadıncağız çıkarıp kartını veriyor bize lazım olur diye ama Vasili ile çalıştığımızı söyleyip teşekkür ediyoruz. Saat 16.00, motor saatimiz ise 1029,7.

Vasili bayağı sonra geliyor, limanın yelkenlilere ayrılan bölümünde beklemiş bizi, anlaşamamışız. Hemen tekne evrakını ve pasaportlarımızı alıp polise gidiyor. Bir saat kadar sonra ise geri getiriyor. Bu seferki borcumuz 70 Euro. Çıkış işlemlerimiz tamam, yarın güneşin doğması ile sabah erkenden ayrılacağız adadan.


Tavern Oyzep

Akşam yemeği için başka bir yer bakıyoruz kendimize. Yelkenlilerin bağlandığı tarafa doğru yürüyüp gözümüze hoş gelen bir tanesine oturuyoruz, Tavern Oyzepi. Saganaki peynir, yeşil salata, bir porsiyon kılıç balığı, bir porsiyon buharda pişmiş midye, biraz ev yapımı şaraptan oluşan menümüz 35 Euro tutuyor. 

Son bir kez daha dondurmacıya gidip son Kalimnos tadı damağımızda rıhtımda yürürken teknelerini gördüğümüz Alpaslan Bey’lere selam da verdikten sonra tekneye dönüyor ve yatıyoruz.

2 Ekim 2022, Pazar

Sabah 07.00’de uyanıyor,  15 dk sonra da demiri topluyoruz. Rota önce Pserimos’un güneyi, sonra da Bodrum Liman. Akşam da Pabuç Koyu'nu gözüme kestirdim.





Pserimos’ta deniz ve kahvaltı molası sonrası Yunan'a şimdilik veda ediyor ve Bodrum'a döndürüyoruz rotayı. 

Pserimos

Bugün ilk günkü gibi kalabalık bir deniz trafiği yok ancak burada yine de bir tekne trafiği var. 



Türkiye'ye girişi ADYK'nın anlaşmalı acentelerinden birisi ile yapacağız bugün. Telefonda Nilgün Hanım ile görüşerek saat 13.00 için sözleşiyoruz. Bodrum limana yaklaşırken yelken yarışındaki teknelere yol vererek ilerliyoruz. Muttaş Bodrum Liman’ı anons edip izin aldıktan sonra demir atıp kendimiz yanaşıyoruz limana. Koltuk halatımızı yine rıhtıma atlayıveren Esma bağlıyor. Rüzgar var ama hallediyoruz. 





Bir süre Nilgün Hanım’ı bekliyor, o sırada pasaport polisi ve gümrük memuru ile konuşuyoruz. Nilgün Hanım gelip gümrük memuruna neleri yapacağını söylemesinden sonra da istesek de kendimiz tek başımıza giriş yapamayacağımızı anlıyoruz Bodrum'dan. İşlemler bitince demiri toplayıp çıkıyoruz limandan. Ada ile anakara arasındaki rüzgardan faydalanmak için biz de yelkenleri açıyoruz. Hemen önümüzde bize doğru gelen lazercilerin arasına girmemek için bir süreliğine geri dönüp onların geçmelerini bekliyor, sonra tekrar yolumuza koyuluyoruz. Geniş apazdan gelen rüzgarda bir ara hızımız 7.40'ı buluyor. Sonra 6-6.5 knotlara oturuyor. Karaada'ya kadar sokulup kavança atıyor sonra da pabuç Koyu'na yaklaşırken yelkenleri topluyoruz. 

Bot hala güvertede, kıçtan kara olmaya üşeniyorum, daha doğrusu botu indirmeye. Alargada kalacak yer de yok bu koyda, tekne yoğunluğu yüzünden. Hemen içeriye, Kargıcık Koyu'na giriyorum. Burası da deli gibi esiyor ama alarga için müsait. 10-12 metreye demir atıp 70 metre de zincir bırakıyorum. Motoru kapatıyoruz. Platformu indirip denize giriyoruz. Birer kadeh şarap ile bu günü kutluyoruz. 

Kargıcık Koyu

Kargıcık Koyu


Rüzgar deli gibi esiyor, Alakışla Bükü'ne gidip rüzgarı kıçtan alacak şekilde kıçtan kara bağlanmaya karar veriyorum Esma'nın tereddütlerine rağmen. Demiri topluyoruz. Koydan çıkıp Orak Adası'nı geçerken daha önce hiç demirlemediğim bu adaya demir atmaya karar veriyorum. Rüzgarı kıçtan alacağımı hesap etmeme rağmen karaya sokulduğumda bile rüzgarın hiçe azalmadığını görüyorum. Demir atıp tekneyi rüzgara bırakıyoruz botu indirirken. Botu ve Esma'yı bırakmak için tekrar karaya tornistan ile yaklaşırken bir yerlere takılıyoruz. Bir kaç manevradan sonra görüyoruz ki bizim zincir bir kayanın etrafından dolanmış. Bir ileri git, bir geri derken zinciri kurtaramayınca toplamaya karar veriyoruz. O sırada teknelerden birisinden bir bot ile bir çocuk geliyor yardıma. Biz demiri toplarken o halatımızı götürüp bir kayaya bağlıyor. Biz yeniden demir atıp karaya ve çocuğa yaklaşırken rüzgar hızını hiç kesmiyor. Hesapladığım gibi tam kıçtan da gelmiyor üstelik. Bağlanıyoruz ama keyifsiz bir iş yapmış olmanın gerginliği içinde motoru kapatıyorum. Genç arkadaşa defalarca teşekkür ederken kendime kızıyorum çözüm planımın kendisi de sorun oldu diyerek. İkinci koltuk halatını da bağlayıp gitmişti çocuk. Vinç kullanarak biraz daha halatları kasıp teknenin kıçını rüzgara döndürmeye çalışıyor, ancak sancağımızdaki motoryattan uzaklaşmayı başarsam da rüzgar tam arkama almayı başaramayıp pes ediyorum sonunda. Keyifsiz bir akşam yemeği sonrasında sabaha kadar huzursuz bir uykuya teslim olmak üzere kamaraya çekiliyorum, defalarca uyanacağımı bilerek.

3 Ekim 2022, Pazartesi

Bugün öğleden sonra belki Çökertme'ye kadar şöyle bir uzanacak sert hava olacak Bodrum taraflarında. O nedenle sabah 07.00 gibi uyanıp 7.30'da demiri topluyoruz. Koltuk halatlarını Esma çözüyor.

Hava güzel, şort tişört ile yoldayız. Bot arkamızda, akşam kürekleri tekneye almıştım. 

Bir süre sonra Alakışla Bükü'ne yaklaşırken biraz rüzgar başlıyor ama yelken açmaya üşeniyorum. İki saatlik bir yolumuz var Çökertme'ye, motorla gitmek daha rahat geliyor sabahın bu saatinde. Alakışla Bükü'nden geçerken burada da hala rüzgar olduğunu, kıçtan kara bağlanmış guletlerin dışında yelkenlilerin alargada kaldığını görüyorum. 

Alakışla Bükü'nü geride bırakırken rüzgar artmaya başlıyor. Önce 20-25 knotlara çıkan rüzgar giderek artıyor ve önce 30, sonra 35 knot olurken can yeleklerini giyiyoruz polarlarımızın üzerine. Sonra dalgalar köpürmeye başlıyor ve tam iskele bordamızdan gelmeye başlıyorlar. Biraz içeri sokulalım desem dalgalar beyaz köpükleri ile birlikte güverteden aşıyor. Arkamızdaki bot bir anda tepetaklak oluyor, tahminen hemen ilk saniyelerde oturak gidiyor. 40 knot rüzgar 45 knota çıktığında bir de yağmurluk giyiyoruz üzerimize. Dalgalar çok büyük değil ama deli gibi esen ve uğuldayan rüzgarın sesi kulaklarımızda. İçeri sokulmam mümkün değil, iskeleye döndüğümde dalgalar üzerimizden geçiyor, rotamıza dönüp dalgaları bordadan almaya devam ettiğimde ise tekne biraz sancağa yatıp kalkıyor ama 2.500 devirde hala yol yapıyoruz. 42 knot görmüştüm ama 45 knot hiç görmemiştim. Biraz sonra 54 knot da görüyorum. Tekne gittiği sürece sorun yok, ama motor susarsa nasıl ve ne kadar yelken açar ve rüzgarı teknenin kıçına alıp Datça Yarımadasına doğru dönerim diye kafamda planlar yapıyorum, ama tekne gidiyor. 3-4 kez daha 54 ve 55 knotlar görüp yola devam ediyoruz, Esma'nın bir yere mi sığınsak acabaları arasında. İleride Mazı var, sonrasında da Çökertme. En fazla yarım saatlik yolumuz var. Sonra rüzgar 40-45 knotlara oturuyoruz, Silent Swan da dalgalar ile bazen sancağına yatsa da gidiyor. 

Mazı'ya girdiğimizde rüzgar 25 knotlara düşüyor ama burayı gecelemek için sevmiyoruz. Tekrar koydan çıktığımızda rüzgar 30-35 knota düşmüş durumda. 50 knotlardan sonra bu rüzgar ben hiç rahatsız etmiyor. "Sık Esma dişini" diyerek Çökertme'ye kadar devam ediyoruz. 

Çökertme'ye girdiğimizde rüzgar 20-25'ler civarına düşüyor. Restoranları sancağımızda bırakacak şekilde dipteki koya sokulup demiri bırakıyoruz. Biraz nefes aldıktan sonra Esma'ya girişte solda kalan koya demir atıp kıçtan kara bağlanmak istediğimi söylüyorum. Önce botla gidip orada bağlı iki yelkenli tekneden Hancı'nın kaptanı Ali Bey ile görüşüyorum. Yanlarına demir atacağımı, rüzgardan üzerlerine düşersem kusura bakmamalarını söylediğimde Ali Bey "gel bize yaslan, sonra bağlanırsın" diyor. Tekneye dönüp demiri toplayıp iki yelkenlinin iskele tarafında yeniden demir atıp kıçtan bağlanmak üzere Esma'yı oturağı artık olmayan bota bırakıyorum. Hancı'nın sancağındaki yelkenli tekneden gelen beyefendi bağlanmamıza yardım ediyor. Motoru ve içimdeki fırtınayı susturuyorum. İki gece buradayım, bir yere kıpırdamam artık. Bir süre de rüzgar sesi olmasa süper olur.

Hancı S/Y

"Çökertme'ye Ağıt", Şeyda Turgut Çuhadaroğlu

Ali Beyler, Kairos Marinada'larmış ve bugün Akbük'e gideceklermiş. O kadar içeride rüzgar olmayacak ama yaşadığımız havayı anlatınca çok geçe kalmadan demir toplayıp ayrılıyorlar Çökertme'den. Bizse kahvaltı hazırlarken, yerken, denize girerken ve girdikten sonra dinleniyoruz. Kıçtan rüzgar alacak şekilde bağlandığım bu yerde iki gün boyunca bir sancaktan bir iskeleden rüzgar alıyorum sürekli, ama demirim sağlam, tedirginlik yok. 

4 Ekim 2022, Salı

Tüm gün Çökertme'deyiz. Hava pırıl pırıl, rüzgar artık daha insaflı, zaman rüzgarsızız. Ama rüzgar sesinden yorulduğumu hissediyorum bugün. Gün içinde kısa bir yürüyüş ve yanan ağaçlara dokunuş sonrasında içimiz acıyarak tekneye geri dönüyoruz. 



İstanbul uçağımız yarın akşam. Bugün tam bir dinlenme ile geçiyor. Aldığımız tüm erzağı bitirerek günü sonlandırıyoruz.

5 Ekim 2022, Çarşamba

Bu gece de sürekli esti rüzgar. Saat 7.30'da uyanıp 8.00 gibi hareket ediyoruz, rüzgarına rağmen solugansız geçirdiğimiz iki gün sonrasında bu güzelim koydan. Bazen yelken, bazen motorla seyrimiz iki saat kadar sürüyor ve önce mazot için yakıt iskelesine bağlanıyoruz Ören'e geldiğimizde. 112 litre kadar mazot alıyoruz. Toplam motor çalıştırma süresim 51 saat olmuş. Ortalama yakıt tüketimimiz 2 litre kadar. Yaklaşık 270 dm kadar yol yapmışız. 

B pontonuna bağlandığımızda saat 10.30, motor saatimiz ise 1036. Colin'in dediği gibi el ve ayak parmaklarımız yerinde, sakatlanma yok, keyif ise çok. Benim hacmime göre beni zorlamasını beklediğim ama Alakışla sonrasındaki kaçak dışında keyfimizi kaçıran hiç bir şeyin olmadığı, bolca keyif aldığımız bir seyri geride bırakmış olmanın hem gururu, hem de hüznü içindeyim tekneyi toparlarken. Teknenin hem güvertesini, hem de bordasını suyla yıkayıp güverteye alıyoruz 12 gün boyunca hep güvertede taşıdığımız, bir gün Orak Adası'nda suya indirdiğimiz ve o sabah yaşadığımız kıran ya da kaçak sırasında oturağını kaybettiğimiz botumuzu.

Sonra güzel bir kahvaltı, sonra teknenin iç temizliği, bavul hazırlamalar ve taksiye binip havaalanına gitme vakti. Kasım sonuna kadar veda ediyoruz Silent Swan'a.