Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

2 Eylül 2012 Pazar

HİSARÖNÜ 2012

"Ben seni bir bükersem" diyor Funda, "sen şimdi bük ne demek, onu da bilmezsin" diye kendisini kızdırmaya çalışan Tamer'e. Tamer, bu seneki ilk yelken haftamızın 3. kaptanı. Dördüncüsü de Tülin. Bu akşam Tülin yok aramızda. Annemdeyiz. Yelken haftamızın hemen bitimi, cumartesi akşamı.
Bu sene, yelken planını Taksim Alman Hastanesi'ndeki çocuk kalp cerrahisi programının yeni başlıyor olması nedeniyle klasik olarak her yıl çıktığımız haziran ayından yaz sonuna ötelemiştik. Larimar'ı iki kişi için düşünmüş olmamıza rağmen Tamer ve Tülin'i de davet etmemizle teknemiz 4 kişiyi ağırlayacak bu yıl.
Tamer bir gün önceden gidiyor Marmaris'e. Otobüs özrü var. Biz de THY'na astronomik rakamlar bayılmaktansa Ulusoy Turizm'in sayın yolcuları olmayı tercih ediyoruz bu kez.
Otobüsümüz cuma akşamı, Ulusoy'un Alibeyköy'deki terminalinden kalkıyor 19.30'da. Önümüzde uzun bir yol var. İftar nedeniyle yolların boş olması şansımız. Bir buçuk saat kadar Eskihisar'da feribot kuyruğu bekledikten sonra Topçular'a geçiveriyoruz. Bizden sonra yola çıkanların perişan oldukları, Bursa'ya 9 saatte gelebildikleri bir bayram trafiğinden ucu ucuna kurtulmuş olduğumuzu sonra öğreniyoruz.
Sabah 10 gibi Marmaris'teyiz. Özlemişim, her seferinde olduğu gibi. Teknemizi 11.00 gibi teslim edecekler. Biz de ağırdan alarak alışverişe gidiyoruz Migros'a. Bir saat sürüyor alışveriş. Marina'ya geldiğimizde Larimar'ın hazır olduğunu öğreniyoruz. Malzemeler yerleştiriliyor süratle. Ufak bir brifing yeni misafirlerimize. Sonrasında Murat,  bu kez çok kısa anlatarak teslim ediyor Larimar'ı bize. Yemek için marina içindeki Barış usta'nın dönerini tercih ediyoruz.
14.00 gibi marina'dan çıkmayı başarıyoruz. Ama önce palamarları çözüp teknelerin arasından çıkmayı başarmamız gerekiyor. Bunun için bayağı bir manevra yapmam gerekiyor, ama sonuçta çıkıyoruz hasarsız.
Netsel Marina'dan çıkış
Tülin, daha önce bir kez mavitur yapmıştı.
Tülin
Tamer'in ise ilk uzun soluklu deniz tecrübesi olacak bu hafta.
Tamer
Koy içinde tekneye alışmaları için biraz dümen veriyorum Tamer ve Tülin'e. Sonra kısa bir süreliğine yelken açıyoruz. Boğaz'a yaklaşmadan önce de motoru çalıştırıp Kumlubük'e rota tutuyoruz. 16.30'da Hollandalı Ahmet'in iskelesine bağlanıyoruz. Şimdilik iskele boş, biz erkenden geldik. Denize giriyoruz hemen. Tülin'in ıslak ayakları ile havuzluktan aşağı inerken merdivenlerden düştüğünü henüz bilmiyoruz. İlgi alanımız, pasarelladan tekneye geçmeye çalışırken elimden sokup giden arı. Hadi bakalım, merhaba. Fenistil sürmeden önce emiyorum ısırılan yerimi. Ancak fenistil sürene kadar kabaran ortası kırmızı, etrafı sarı arı ısırığı ile birlikte bir tane de ben emdiğim için oluşan, arı ısırığının bir santim kadar yanında ikinci bir kızarıklığım oluyor. Fenistil'e rağmen elim iyi kaşınıyor ve acıyor. Yemek boyunca buz takviyesine rağmen elim yaklaşık 3-4 gün kadar şiş kalıyor.
22.30'da tuş oluyoruz. Tamer ise bir gece önce otelde uyumuş olmanın rahatlığı içinde bu gece yarılarına kadar sohbet ederiz beklentisi ile yalnız kalıyor havuzlukta.

19 Ağustos 2012, Pazar
Sabah 7.30'da ayaktayım. Önce deniz, duş, daha sonra misafirlerin ihtiyaçlarının restoran olanaklarını kullanarak gidermelerini bekleyiş ve 8.30'da Kadırga koyu'na doğru hareket.
Kadırga koyu'nda demir atıp alargada kahvaltımızı hallediyoruz. Sonra denizin tadına bakılıyor. Bir sonraki rotamız, Arap Adası.

Bir süreliğine yelken yapma şansımız oluyor. Bu hafta hava biraz sıcak, rüzgar ise biraz az.
13.30 gibi Arap Adası'nda demirimizi atmış ve karaya bağlanmış vaziyetteyiz.

Öğle yemeği için lavaş içine peynir, domates, biber çok güzel gidiyor. Yanında da ayran.
Bu akşam Serçe limanı'nda kalacağız. Bir süre yelken yapma şansımız oluyor.

17.30'da Serçe'deyiz. Bu sefer'de Serçe'nin güney kıyısında boş bulduğumuz bir yere demir atıyoruz. Ancak iki kere denememize rağmen demir tutmayınca karşı kıyıya yöneliyoruz. Orada bir yelkenlinin yanını gözümüze kestirip atıyoruz demirimizi 9 metreye. Bu kez demir tutuyor. Kıç halatlarımız iki tane olmak üzere karaya bağlanıyor. Gece Serçe'de rüzgar yön değiştirebiliyor. Daha önce yaşamıştık.
İlk biralar açılıyor. Esma, kırmızı şarap, Tülin votka ile eşlik ediyor biz iki baltaya.

Deniz suyu şimdiye dek hiç görmediğim kadar sıcak. Akşam yemeği öncesine denize girmek için bolca vakit buluyoruz.
Serçe Koyu
Akşam yemeğinde misket köfte, makarna ve salata  var. Tamer, scrable getirmiş. Ben sadece ilk yazdığım "kaçak" kelimesini hatırlıyorum. Sonra da minderlere uzandığımı.

20 Ağustos 2012, Pazartesi
Serçe'de gün doğumu

Sabah kahvaltı öncesinde deniz. 8.30'da kahvaltı. Menemen var bugün kahvaltıda. Kahvaltı sonrası hedefimiz, Selimiye. Arada bir yerlerde deniz molası vereceğiz. Serçe,Kızıl Burun 9 mil, Kızıl Burun-Atabol 5 mil, Atabol-Selimiye arası ise 10 mil. Toplam 24-25 millik bir yolumuz var.
Biraz yelken, biraz motor Hisarönü Körfezi'ne giriyoruz. Atabol kayalığı yine uzun bir süre göstermiyor kendini.
Atabol Kayalığı

Saat 14.00 gibi Dirsek Bükü'ne gelmeden hemen önce, Ağıl Burnu ile Çirinko Burnu arasındaki Tamer'in beğendiği ufak koya giriyoruz. Sadece bir gulet var içeride. Rüzgar da var biraz. Demir atıp kalabiliriz belki bir süreliğine alargada ama rüzgar çok değişken. O nedenle bir koltuk halatı hazırlayıp suya atlıyorum. Atlamadan önce de dümeni Esma'ya bırakıyorum. Bir miktar tornistanda tekne. Dümen ise rüzgarüstüne basılmış. İki sene önce Kadırga Koyu'nda olduğu gibi yine halatı bağlamak üzere kayalara tutunmaya çalıştığımda halatın bitmiş olduğunu görüyorum yine. Arkaya bir bakıyorum ki bizim tekne guletin yanına kadar gitmiş. Sonunda halatı da çekiyor, ben de kayaları bırakmak zorunda kalıyorum. Kolum birazcık sürtüyor kayalara. Sudan bağırarak zincirin üstüne gitmesini söylüyorum Esma'ya, sonra da tornistanla bana doğru gelince problem bitiyor. Tekneyi karaya da bağladıktan sonra çıkıyorum havuzluğa. Bu kez kolum yanıyor. Arı sokmuş gibi bir sürü kabarcıklar. Buz koyuyorum bir süre. Yine Fenistil krem bolca. Bol deniz, tuzlu su. İyileşir nasıl olsa.
Bu koy, çok dalga alıyor. Deniz temiz, ama dalgasından ötürü pek sevmedik burayı. Öğle yemeğimiz yine lavaş içinde peynir, domates.
Adalar ile kara arasınndan gidiyoruz Selimiye'ye kadar.
Kameriye Adası geride

Selimiye'ye yaklaştığımızda Begonvil'i arıyorum rezervasyon için. Pek bir nazlılar bu kez. Lütfen bir yer ayırıyorlar iskelede bize.
Selimiye Koyu

Koy içinde, peşimizde bir yelkenli daha Begonvil'i arıyoruz. Tam o sırada Tülin'in sesi geliyor "mayo düştü" diye. Düşen Esma'nın mayosu olduğu için 180 derece geri dönüveriyorum hemen. Esma'nın da elinde kakıç. Ancak arkamızdaki tekne nedeniyle üzerine gidemeden mayo sulara gömülüveriyor.

17.00'de iskeleye rahatça bağlanıyoruz. Zaten tek bir tekne var henüz. Denizi beğenmiyor Tamer ve Tülin. Ben giriyorum sadece. Duş iyi geliyor misafirlerimize. Biralar bu kez Begonville'de yudumlanıyor. Çetin Kent'e bir merhaba. Gezgin korsanlar'dan Tümay bey ile tavla oynuyorlar. Masadaki güleryüzlü hanımefendi de bir gezgin korsan: İclal Hanım. Çok kısa bir süre sonra iade-i ziyarete geliyor İclal hanım eşi Ümit Bey ile. Kısa bir telefon konuşması sonrası Ahmet Semiz ve eşi de aramıza katılıyorlar.
Misafirlerimizi yolcu ettikten sonra akşam yemeği öncesi teknede kısa bir istirahat.
Akşam yemeği için Tamer aklına lagos takmış. Ama lagos gelene kadar biz doymuş oluyoruz her zamanki gibi. Israrla lagosu da bitirerek tatlı yemek üzere yürüyüşe çıkıyoruz içerilere.
Bu akşam yatışımız, 23.00

21 Ağustos 2012, Salı
Sabah kalkışımız, 7.30. Tamer'le bakkal alışverişimizi yapıyoruz. 6 tane 1.5 litrelik su, biraz yeşil biber, kaşar peyniri ile eksikleirmiz tamamlanıyor. Kahvaltımız ise güneş ve sıcak nedeniyle içeride.
Selimiye-Bencik: 6 mil. Bencik-Kurucabük: 8 mil, Kurucabük-Dirsek Bükü: 6 mil.
Saat 10.00'da motor çalıştırmayı ve iskeleden ayrılmayı planlıyoruz.
Selimiye'ye veda
11.30'da Bencik Koyu'na girmeden önce koyu gözüme kestiriyorum. Demir atıp kıçtan kara bağlanıyoruz. Bol deniz. Öğle yemeğinde lavaş ekmek içinde peynir, domates,yeşil biber var.
Bencik girişinde demirdeyiz.

Kurucabük'e kadar yelken yapma planımız var. Larimar, yine sancak kontrada daha hızlı gidiyor. Körfez'de yelken yapmanın keyfi sonrasında erkenden Dirsek Bükü'ne giriyoruz. Çoklukla tercih ettiğim güney-doğu kıyısına demir atmaya çalışıyoruz.Ancak dermirde Esma var, bir şeyler oluyor orada. Gidip baktığımda  kavatelanın boşa döndüğünü, zinciri ilerletmediğini görüyorum. Esma dümene geçiyor. Kavatelanın başına bir kaç kez vurunca sorun çözülüyor. Bu kez biraz daha açığa gidip demiri bırakıyoruz. Esma zinciri benden çok daha iyi döşüyor. Karaya bağlama işi de benden. Sonra gidip demire baktığımda zincirin ip gibi dibe serilmiş olduğunu görüp Esma'yı kıskanıyorum.
Sancağımıza kısa bir süre sonra Dora Deniz isimli bir gulet demirliyor. İçinde genç iki yabancı çift var. Bu gece yan komşularımız onlar olacaklar.
Dirsek Bükü'nde akşam yemeğine hazırlık
Dirsek Bükü'nde akşama doğru
22 Ağustos 2012, Çarşamba
Gün, 8.30'da başlıyor. Kahvaltı sonrası biraz yürüyüş planlıyoruz bugün. Ayağımıza yürüyüş ayakkabıları, sularımız, fotoğraf makinelerimiz ve telefonlarımız. Botla koltuk halatına tutunarak kıyıya çıkıp botu bağlayıveriyoruz oraya. Yaklaşık yarım saat sonra tepedeyiz. Güzel manzaranın keyfini çıkarıp sonra tekrar aşağı iniyoruz. Bu kez herkes farklı bir yoldan iniyor. En arkaya ben kalıyorum. Tekneye yaklaştığımızda Tülin'in bottan tekneye geçerken suya düştüğünü henüz bilmiyoruz. ama bir tuhaflık var orada.
Kızcağız, cebinde telefonu ile denizin tadına bir bakmış gerçekten. Telefonu kurutuyoruz ama o  bize küsmüş. Bir daha çalışmıyor.
Ağıl Bükü'nden Kurucabük: 6 mil, Kurucabük-Söğüt:14 mil. Ağıl Bükü'nden doğrudan Söğüt ise 12 mil. Söğüt'ten Bozukkale'ye ise 15 millik yolumuz kalıyor yarın için.
Dirsek'ten çıktığımızda pek rüzgar yok. O nedenle Kurucabük'ten vazgeçip Söğüt'e yöneliyoruz. Yeşilova Körfezi'ne girdiğimizde bir sürü balon açmış yelkenli ile yarışıyor buluyoruz kendimizi. Biz onların hepsini geçiyoruz. Onların rüzgarı neredeyse hiç yok.
Söğüt'te bu kez de tonoza bağlanacağım. İskele anormal kalabalık oluyor. Tonoz ise sessiz sakin ve özgür. Esma, dümeni ustaca kullanarak bizi tonozun üstüne getiriyor. Colin'in öğrettiği usulle tonozu halatı kement gibi atarak kolayca yakalıyorum.  Tonoza bağlandıktan sonra biralar açılıyor. Bir bağlanma daha kutlanıyor. Deniz bugün temiz.
Söğüt

Az sonra 53 feetlik bir yelkenli tekne, iskelemizdeki tekneler ile aramıza usulca ve çok ustaca girip yanıbaşımızdaki tonozlardan birinin dibinde duruyor. Tonozu kanca ile alıveriyorlar. Ancak biribirimize çok yakın olduk. Karaya bağlanmalarını söylüyoruz. Kıyıya yakın bir tonozdan koltuk halatı alıverince bizim üzerimize düşme tehlikesi ortadan kalkıyor. Ancak bizim de diğer tonoza kıçımızı bağlamamız gerekiyor. Sorun kalmadı artık.
Akşam restorana botla gidip keyifli bir akşam yemeğinden sonra tekrar botla dönüyoruz teknemize.
Yatış 23.00
Gece bir ara akü alarmı ile uyanıyorum. 7.5 volt gösteriyor akümüz. Buzdolabı ve direkteki ışığımızı kapatıp tekrar yatıyorum.

23 Ağustos 2012, Perşembe
Kalkış 8.30.
Söğüt

Kahvaltı teknede. İhtiyaçlar giderildikten sonra iskeleden ayrılışımız 11.00. Bozburun'a gideceğiz bugün pis su tankını boşaltmaya.
Bozburuna girişte, sancağımızda kalan butik otelleri, tekneleri seyretmek büyük keyif. Demirlemeyi öğrendiğimiz Bozburun limanına uzun süredir girmediydik. Esma dümende. İçerisi de müsait. Biraz rüzgar var. Esma'ya göre hemen teknenin burnunu düzeltip demiri bırakıp geri geri yanaşalım karaya. Belki de mantıklı. Liman boş çünkü. Ama biz Colin'den öyle öğrenmedik. Önce girip bakılacak. Sonra karar verilecek, plan yapılacak, ondan sonra demir atılacak. Öyle de yapıyoruz. Demiri atıp rıhtıma yaklaşırken yabancı bir bey halatımızı alıyor sağolsun. ama ondan sonra halatı aneleden geçirip bize vermeyi bir türlü beceremediği için rüzgaraltındaki tekneye doğru epeyce yaklaşıyoruz. Ama sonuçta halat bize geri geliyor ve gerisini hallediyoruz.
Anında zabıta bitiveriyor. Pis su tankımızı boşaltmak istediğimizi söylüyoruz. Böyle bir sistemlerinin olmadığını söylüyorlar. Ancak mavikartımıza haraç (!) karşılığı işlem yapabileceğini söylüyor. 60 litre pis su boşaltmış oluyoruz. 10 TL da harç veriyoruz. Alışverişimizi tamamlayıp limandan ayrılıyoruz.
Saat 14.00'te Kızılada'nın hemen batı kıyısında alargadayız. Deniz, öğle yemeği.
Yeşilova körfezinden yelkenle çıkmak her zamanki gibi çok zor oluyor. Rüzgar tam karşıdan geliyor çünkü. Biraz yelken sonrasında da motor yelkenle körfezden çıkıp Alaburun'u dönüp Ege'ye açılıyoruz. Çok kısa bir süre sonra Bozburun'dayız.
Tonoz istiyorum Can'dan. Gelip bizi önce tonoza, sonra da kıçtan kayalara bağlıyorlar. Botla iskeleye çıkıp kaleye tırmanıyorz. Tülin, inat ediyor, teknede kalıyor.


Bozukkale
Bozukkale'den Rodos manzarası
Bozukkale
Akşam yemekte hararetli bir tartışma, kırılan kalpler, ertesi güne ötelenen pek çok bitirilmemişlikler, botla tekneye dönüş ve sızış.

24 Ağustos 2012, Cuma
Sabah 6.30'da uyanıyorum. 7.00'de hareket ediyoruz. Kahvaltı seyir halinde teknede.
Yelkenle Kızılada'ya kadar gidiyoruz. Sonra rüzgar bitiyor. Motorlar Çiftlik'e kadar gidiyoruz. Çiftlik'te koyun ortasına 10 metreye demir atıp denize giriyoruz. Öğle yemeği de teknede.
Çiftlik
Yarım gibi Çiftlik'ten ayrılıyoruz. Kumlubük'te bir deniz molası daha veriyoruz. Sonra ver elini Marmaris.
Mazot almak için bir buçuk saat kadar dönüp durduktan sonra 17.00'de marinadaki yerimize pek bir ustaca giriveriyoruz. Bizden önce bağlanmış olan Selçuk beyler bize "hoşgeldiniz" diyorlar. Sonra yanımıza bir tekne daha bağlanıyor. Onlar da ailecek çıkmışlar. Yüksel Yatçılık'ta Colin'in eğitmiş olduğu üç birbirini tanımayan aile teknelerini sağ salim iskeleye bağlayınca Burçin hanım'a şampanya patlatmak düşüyor.
Önce Tamer'i yolluyoruz Havaş'a binmek üzere.
Akşam yemeğini Pineapple'da yedikten sonra da kendimizi.

1 yorum:

  1. Süper...
    Yoğun günlerin acısı birazcık çıkmış görünüyor...
    Fotograflar çok güzel...

    Selametle

    YanıtlaSil