Ben kimim?

Fotoğrafım
1961, Eskişehir Sivrihisar doğumluyum. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudum. Anesteziyoloji ve Reanimasyon eğitimimi GATA'da tamamladım. 1993 Eylül'ünden 2011 Şubatına dek Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı'nda çalıştım. 15 Şubat 2011 tarihi itibariyle emekli olup İstanbul'a yerleştim.

3 Ağustos 2014 Pazar

ONUR CAN İLE YELKEN

Bu yılki ilk yelken haftamızı, yeni başladığım hastanede klinikteki arkadaşlarıma 2-3 günlük yük bindirme düşüncesi ile Ramazan Bayramı'na denk getirmeyi planladığımda sanırım bu yılın ilk haftaları idi. Esma ile birlikte her zamanki gibi Larimar (S/Y) ile denizlere açılmayı planlamış ve çok kısa bir sürede Yüksel Yatçılık ile kontratı imzalamıştım bile. Yeni hastane ve kliniğimizin kuruluş telaşı ve yorgunluğu zihnimizin tamamını meşgul ediyor olsa da hep gerilerde küçük bir yerde, denizlere açılma özlemi zaman zaman kendini hatırlatıyordu. Ancak işteki son haftamda artık denizin kokusu burnumda tütmeye başlamış, kendimi zaman zaman güvertede yüzümü denizden gelen rüzgara vermiş ya da bir koyda demirlemeye çalışırken bulduğum anların sayısı artmaya başlamıştı. Bir akşam Esma'nın, Onur Can ile konuştuğunu, bir kaç gün teknede bize eşlik etmeyi kabul ettiğini söylemesi ile uçak biletini almamız arasında toplam 10 dakika geçti. Hazır, "evet" demişken, vazgeçemeden bilet almayı tercih etmişti Esma.Onur Can ilk defa bizimle yelkene gelecekti. Nasıl olacaktı bakalım. Mesaide, "Kızlar" feryadı ile pik yapan daralmalarım cuma akşamüstü işten erken çıkmama rağmen trafikten bunalmam ve daha rahat akan istikametlere kendimi bırakmam ama sonuçta Aksaray üzerinden eve 3 saatte dönmem ile son buldu. Bavullardaki son eksikler tamamlandı, saat sabah 05.45'e kuruldu ve uyku geldiğinde yatıldı.

26 Temmuz 2014, Cumartesi
 Geçen sene bayram trafiği nedeniyle TEM'de yaşadığımız gecikme ve uçağa neredeyse ancak yetişmemiz, bu sene 1. köprü, Maltepe'den sahile iniş ve sahil yolundan Sabiha Gökçen'e gidiş seçeneğini tercih etmemizi getirdi. Trafiğe hiç takılmadan, ama biraz fazlaca trafik ışıklarına takılarak sahil yolundan denizi de seyrede seyrede havaalanına çok uygun bir saatte geldik. Çok kalabalık değildi havaalanı. Kahvaltı etmek için bir süre kuyrukta beklesek de çok keyifli ama biraz hızlıca bir kahvaltı yaparak masamızı kuyruk bekleyen diğer müşterilere bırakarak kalktık. Rötarsız ve rahat bir uçuş ile Dalaman'a indik. Havaş'ta, ilk kez, şöförün arkasındaki iki koltukta yer bulduk. Doğanın güzelliğini seyrederek, zaman zaman kısa uyku molaları ile dinlenerek Marmaris'e geldik. On dakika sonra Netsel Marina'nın güleryüzlü güvenlik personeline "günaydın" diyerek marinaya girdik. Bavullarımızı indirdik. Ece Hanım, güleryüzü ile bizi kapıda karşıladı. Burçin Hanım yok artık. Yerine Neriman Hanım bakıyor. Larimar hazır. Evrakımı aldık. Ödememizin geri kalanını yaptık ve birer bardak soğuk sudan sonra Migros'a yollandık.
Marinadan çıkmadan Barış Usta'nın döneri ile de karnımızı doyurduk.
Hava çok sıcak ve rutubetli. Adana'yı anımsatıyor. Onur Can, THY ile Atatürk'ten gelecek ve akşamüsü Hollandalı Ahmet'in yerinde bize katılacak. Bu haftaki menümüz 3 kişilik olacak. Alışverişin tamamlanması, tekneye yerleştirilmesi ve teknenin Murat'tan teslim alınması saat 3'ü buluyor. Rüzgar yok gibi görünse de iki tekne arasından çıkıp pruvamıza bağlı duran katamarandan kendimi kurtarmak için biraz uğraşmama neden olacak şekilde sancaktan basıyor yine de. 3-5 manevra ile tonoz halatlarından ve katamarandan kurtulup, dar alanda kısa manevraları bercermiş olmanın keyfi ile yola koyuluyoruz.
Kumlubük

 Rota, Kumlubük. Her zamanki gibi marinadan çıkar çıkmaz 1. camadanda ana yelkeni basıyoruz. Her zamanki gibi ana yelkenin alt yakasında oluşan potu halletmeyi ve gerginliğini sağlamayı başaramıyoruz. Cenova da açıldıktan sonra bir süre yelken yapabiliyoruz. Boğaz'a girmeden önce rüzgar falan kalmıyor. Motor ile boğazı geçip Kumlubük'e gitmek üzere otopilotu görevlendiriyoruz. Denizde olmayı, teknenin üzerinde olmayı çok özlemişim. Rezervasyon yaptırmıştım ama henüz çok kalabalık değil iskele. Rahat bir bağlanma ile bir kez daha Hollandalı Ahmet'in yerindeyiz. Elektrik bağlantısından sonra doğrudan denize atlıyorum. Sonra Esma da bana katılıyor. Arkasından ilk bağlanma şerefine bir bira ve çerez. Akşam restoranda 3 kişilik rezervasyonumuz hazır. Heyecanla Onur Can'ı bekliyoruz. Bir kaç kez bizimle mavitura katılan Onur Can, böyle, farklı formattaki bir tekneyi nasıl bulacak acaba diye merak ediyorum. Yelkeni sevecek mi? İkinci merak ettiğim soru da bu. Sonunda Onur Can geliyor. Tekneye yerleşiyor. Baş kamara onun. Denize sokmayı başaramıyoruz ama keyifli bir ilk akşam geçiriyoruz.
Hollandalı Ahmet'in yeri

Sabah erken kalktığımız için de çok geçe kalmadan yataklarımıza çekiliyoruz. Ben her zamanki yerimde, havuzlukta iskele tarafındaki koltukta, uyku tulumumun içindeyim. Yüzümü okşayan rüzgarın verdiği huzur ile uyuyakalıyorum.

Kumlubük'ten Marmaris'e bakış
  27 Temmuz 2014, Pazar
Sabah 7.00'de uyanıp tıraşımı olduktan sonra motor çalıştırıyor ve tek başıma iskeleden ayrılıyorum. Kahvaltı Kadırga Koyu'nda yapılacak Esma'nın isteğiydi dün akşamdan. Ancak karadaki ihtiyaçlarını giderme fırsatı vermediğim için hafif bir hoşnutsuzluk yaşanıyor teknede ama dümeni Onur Can'a verip bu sorunu unutturuyorum. Kadırga Koyu'nda 6-7 metreye demiri bırakıp alargada kahvaltı ve denize girme görevlerimizi yerine getiriyoruz. Ardından ver elini Bozukkale. Öğle yemeği için Arap Adası'nı gözümüze kestirdik.

Motor seyri ile Arap Adası'na gelip 3. denememizde koyun ortasında demir tutturmayı başarıyoruz. Onur Can'ın " yahu, herkes demirini attı, yemeğini bitirdi, denize girmeye başladı" motivasyonları bizi hiç etkilemiyor. Önce deniz, sonra arkasından hazır mantı. Bir kez daha deniz. Rüzgar ile dönüp duruyoruz. Bazan bir guletin pruvasına yaklaşan bir çap üzerinde. Deniz, öğle yemeğinde mantı ile kısa bir öğle molası.

Demir toplamak için ırgatın kumandasına dokunduğumda tık yok. Geçen seneki sorun tekrarladı herhalde. Motor kapağını açıp baktığımda geçen sene benim yerine oturttuğum kablonun bu kez vidasının gevşediğini ve boşta durduğunu görüyorum. Kabloyu yerine takıp vidayı sıkıştırdıktan sonra kumanda bastığımda çalıştığını görüp seviniyorum.
Demir toplayıp yola koyuluyoruz.Rota Bozukkale. Adanın arkasından çıkar çıkmaz ana yelkeni açıyoruz. Tam karşımızdan gelen rüzgar, bol bol tremola demek. Cenovayı da açıyoruz. Her ikisi de 1. camadanda. Biraz sonra rüzgar 20 knot'a oturuyor. Larimar hep olduğu gibi iskele kontrada daha hızlı gidiyor. Rodos'a doğru hızlı gidiyoruz, tremola ile kıyılarımıza dönüşte hızımız 4.5 knot'a düşüyor.Öatal Adalar arasına yelkenle girip yelkenle çıkıyoruz. Bir ara 25 knotu gördüğümüzde minik bir kriz yaşıyoruz ama sorun yok. Bozukkale'ye girmeden hemen önce motor çalıştırıp yelkenleri indiriyoruz. Koya girip hemen kale dibindeki Ali Baba restoran'a yöneliyoruz. İskeleye çağırıyorlar ama ben alargada tonozda kalacağım. Bizi bağlamaya gelen çocuk botun motorunu çalıştırmaya çalıştıkça motordan dumanlar yükseliyor. Yağını fazla koymuşlar. Tonoza bağlanıp koltuk halatı meselesini de ben hallediyorum. Bizim botun motoru ise her zamanki gibi çalışmıyor.
Larimar, Bozukkale'de

 Deniz çok güzel. İlk defa bu kadar sıcak. Akşamüstü kaleye çıkma zamanı. Botla iskeleye gidip oradan restoran içinden geçerken merhabalaşıyoruz içeridekilerle. Kale'nin manzarasını çok özlemişim.

Bozukkale


Geri dönüp bota binerken Esma yüzerek gitmeye karar veriyor. Elinden malzemelerini alıp kürekleri de Onur Can'a verince ben de suya atlıyorum. Tekneye kadar yüzünce serinleme ihtiyacımız da giderilmiş oluyor. Bir birayı hak ediyorum. Sonra da keyifli bir akşam yemeği. Yeniden tekne. Püfür püfür bir uyku.Uyku tulumumun üzerine bir de pike koymuş gece birisi.

  28 Temmuz 2014, Pazartesi

Güneşin gözüme girmesi ile uyanıyorum. Keyifli bir güne merhaba. Daha teknede uyanan yok. Önce deniz, sonra biraz kürek. Geç kahvaltı tam Onur Can'a göre.Yanımızdaki tekne ayrılırken tonozdaki halatlarını kurtaramıyorlar bir türlü. Botla yardıma gidiyorum. Tonoza başka bir halat bağlayıp sıkışan halatın üstündeki yük ortadan kalkınca sorun da çözülüyor.



Bugünkü rotamız, Selimiye. 25 millik yolumuz var. Saat 11'de tonozu bırakıp yola koyuluyoruz. Koydan çıkmadan önce hoşçakal anlamında düdüğümü 3 kez öttürüyorum. Hava sıcak. Rüzgar yok.Saat 14.00'te Kocabahçe'ye girip daha önce demirlediğimiz batı kıyısına 11 metreye demir atıyoruz. 30 metre zincir bırakıp demiri tornistanda kontrol ediyorum. Tuttu. Alargada kalacağız. Deniz burada da sıcak.Tam bana göre.

Marmaris'e iner inmez Hakkı'yı aramıştım. Onlarda bu hafta maviturda buralarda olacaklardı. Ancak Turgut'tan çıkacaklardı. Bayramın 1. günü bugün. Büyüklerimiz aradık. Hakkı da beni arar diye bekledim ama heyhat. Ben arayayım dedim. Henüz yeni bağlanmışlar Kocaada'ya. Kocaada tam koyun ağzındaki şu ada değil mi? Orada tentesi bordo renkli bir gulet duruyor. Onlarmış. "Sen de bizi göreceksin koyun içindeki 2. tekne biziz" diyorum. Motor çalıştırıp geçerken onlara uğramak üzere niyetleniyoruz. Irgatın kumadası yine çalışmıyor. Bir kez daha motorun yan kapağını açıp baktığımda aynı kablonun bu kez soketinden çıkmış olduğunu görüyorum. Tamirat sonrası kumanda yine çalışıyor. Yüksel Yatçılık'ı aradığımda akü alarmının da bu kablonun çıkmış olmasından kaynaklandığını öğreniyorum. O kablo çıktığında akü şarj etmezmiş.

Kısa bir süre sonra Hakkı'ların yanlarındayız.. Nirvana-2'nin kaptanı Hasan Kaptan. Bizim ilk ve sonraki maviturlarımızın çoğunun kaptanı.İskelelerine bordalıyoruz.
Larimar, Nirvana-2'e aborda

Hasan Kaptan, Hakkı Ünlügenç ile birlikte
 Bir çaylarını içip hemen kalkıyoruz. Selimiye 1.5 dm ötede, rezervasyonumuz da var ama bayram nedeniyle yer bulamayabiliriz diye tedirginiz. Halatları çözünce rüzgar bizi usulca uzaklaştırıyor Nirvana'dan.
Nirvana-2

Hemen cenovayı açıyoruz, Selimiye'ye kadar motor gürültüsüz gidiyoruz. Koya girince yelkeni kapatıyoruz. Usturmaçalar bağlanıyor. Ama her zamanki gibi Begonvil'i görmekte zorlanıyoruz ve telefon ediyoruz. "İki" isimli mekanın hemen yanındalar. İskelede  sadece bir tekne var. 50 TL'lık bağlanma ücretinde mi acaba?
Sorunsuz bir bağlanma ile iskeleye ayak basıyoruz. Elektrik bağlantısı. Suyu yarına bırakıyoruz. Masamız hemen teknemizin dibinde. Bir adım atarak geçebiliyoruz masamıza. Biraz deniz. Sonra bir bira. Güzel bir duş.
Selimiye ve Larimar
Akşam yemeğinde levrek. Esma balığa katılmıyor.
Selimiye, Begonvil, Larimar

Şarap, yorgunluk ve tuş olmadan önce tatlı krizi..
Merkeze kadar yürüyoruz. Paprika'da çok güzel tatlılar var ama oturacak yer yok. Ev yapımı dondurmalarından alıp tekneye dönüyoruz.

  29 Temmuz 2014, Salı
Yüzümü denizde yıkıyorum. Biraz kürek çekme çalışması. Kürekte artık daha iyiyim. Düz gidebiliyorum.
Geç kahvaltı. Coşkun Market'e kadar yürüyüş, domates, limon ve ekmek takviyesi.
10'u biraz geçe iskeleden ayrılıyoruz. Bencik'e gideceğiz öğle molası için.
Bencik Koyu'nda bu kez demiri bir kerede tutturuyorum. Koltuk halatımızı botla kıyıya giderek bağlıyorum.
Bencik
Öğle yemeği ve çay keyfinden sonra demiri toplayıp yola koyuluyoruz. Dirsek Bükü çok kalabalık olabilir. Geç kalmayalım. Rüzgar da güzel. Hemen yelkenleri açıyoruz. Çok güzel orsa seyri yapıyoruz. Onur Can da işin içinde artık. Can yeleği giyme tatbikatı yapıyoruz. Onur Can, "bunu ilk gün yaptırmalıydınız" diye uyarıyor bizi. Hava 18-22 knot arasında. Kocaada'yı kurtaramadığımız için iki fazla tremola yapmamız gerekiyor. SonundaUzunada ile Kargı Adası'nın arasından girip yelkenleri indiriyoruz. Dirsek Bükü'ne girdiğimizde gerçekten kalabalık olduğunu görüyoruz. Gözüme kestirdiğim yer bir gulet ile bir yelkenlinin arası. Demir bir kerede tutuyor. Botla kıyıya bağlanmam ise biraz zaman alıyor. Onur Can'dan uyarı alıyorum.
Dirsek Bükü

Rüzgar şimdilik iskele bordamızda. Bir tane de rüzgar altına halat bağlayıp deniz ve bira faslına geçiyorum. Akşam yemeğimiz teknede olacak. Kitap ve bira, huzur ve uyku veriyor. Ama yemekte ayaktayım. Güneşin batması ile rüzgar duruyor. İlk kez Dirsek Bükü'nde rüzgarsız bir gece olacak herhalde.
Yemek sonrasında yine tuş.


30 Temmuz Çarşamba

Sabah geç uyanış. Sessizce denize giriş. Sonra biraz kürek çalışması. Larimar'ın videosunun çekilmesi. Sonra Esma'ya denizde eşlik ve çok keyifli bir kahvaltı. Öğlen 12 gibi çıkarız planları. Bir ara botla gezerken bordo tenteli bir gulet görüyoruz demirlemiş. Nirvana-2 olmasın sakın. Yaklaşıyoruz, gerçekten Nirvana-2. Hakkı Ünlügenç bizi yine aramamış buraya demirledikleri halde. Gulete yaklaşıp merhabalaşıyoruz. Tekneye çıkıyoruz. Yine hasret gidermeler. Dün akşam Selimiye'de demir atarken ırgatlarının hidroliği bozulmuş. Hem su alamamışlar, hem demirsiz kalmışlar. Turgut'a gitmişler gece. Bugün de buraya girmişler sabahtan. Bizim tekneye geliyorlar yüzerek. Kısa bir sohbet. Sonra ayrılıyoruz yeniden.

Hakkı'lar ile Dirsek Bükü'nde

12.30 gibi koltuk halatımızı yandaki guletin çalışanları alıyor, demiri de biz. Atabol Kayalığı'ndan sonra Yeşilova Körfezi'ne yelkenle giriyoruz. Apaz-pupa seyri ile Söğüt'e yol alyoırouz yavaş yavaş. Acelemiz yok. Onur Can bugün bizden ayrılacak.Octopus'tan araç ayarladık. 17.00 gibi çıksa akşam uçağına Havaş ile yetişir diye hesap ediyoruz.

Söğüt'e, Octopus'a yaklaşırken yelkenleri indiriyoruz.İskelede bize yer gösteriyorlar ama ben alargada tonozda kalacağım. Kıçtan yaklaşarak tonozlardan birisini de çok güzel yakalıyor, halatı geçiriyoruz. Ancak yine de botla yardıma geliyorlar.Tonoz başa gidiyor, bağlıyor ve motoru kapatıyoruz.
Söğüt

Sıcak. İskelede tıkış tıkış tekneler daha da sıcaktır herhalde. Denize atlamadan önce Onur Can'ın bavulu toplanıyor. Onur Can denize girmiyor yine. Fevzi arıyor bu arada. Cem Alhan'ın teknesi ile onlar zaten iskeledelermiş. Akşam yemekte buluşmak üzere sözleşiyoruz. Bir süre sonra yüzerek Cem ve oğlu teknemize geliyorlar. Buz gibi iki birayı 3 kişi bölüşüyoruz. Sonra Fevzi de geliyor yüzerek. Biraz sohbet. Birayı reddediyor Fevzi (Toraman). Akşam buluşmak üzere ayrılmadan önce Cem, botumuzun çalışmayan dıştan takma motorunda şansını deniyor. Yine çalışmıyor motor. Yüzerek gidiyorlar iskeleye.

Biz de az sonra Onur Can'ın duş ve transfer için botla karaya çıkıyoruz. Onur Can'ı beklerken bir bira ve soda ile serinlemeye çalışıyoruz.
Octopus, biz ve açıkta Larimar

Duştan hemen sonra taksi de geliyor ve Onur Can'ı uğurluyoruz. İlk defa bizimle yelkene geldi. Bizi takdir etti. Daha konforlu bir tekne tatilini tercih edeceğini söyleyerek aramızdan ayrıldı. Hafif bir hüzün. Kısa bir alışveriş. Kibritler rutubetten yanmıyor. Yumurta, su, bira ve çakmak alıyoruz.


Botla tekneye dönüp denize giriyoruz. İlk defa denizde bu kadar uzun süre kalıyorum. Rüzgar beni iskeleye itiyor, ben yüzerek tekneye yakın durmaya çalışıyorum. Deniz o kadar kararında sıcak ki. Bir buçuk saat kadar sudayım. Sonra tekneye çıkıyorum. O sırada Fevzi'den telefon geliyor. Şarap içmeye çağırıyorlar tekneye. Genel Cerrah, İsmail Hamzaoğlu hocamız da orada imiş. Botla gidiyoruz iskeleye.

Kybele (S/Y) çok klas bir tekne. 47 feet Jeaneau. Kocaman. Ev gibi. Nazar değmesin. İsmail'ler de ailecek ilk yelken eğitimlerine çıkmışlar. Hocaları kim? Yüksel Yatçılık'tan Colin. Tanıdığım en iyi hoca. Ancak Hamzaoğlu ailesi hafiften yorgun.

Akşam  8 gibi yemeğe geçiyoruz. Bizi başbaşa bırakmıyorlar sağolsunlar, masalarına 2 kişilik ek yapıpı bizi de alıyorlar aralarına. Arka masada, İstanbul'dan üst kat komşularımız. Simi'ye gidememişler. Pedi Limanı'nda 80'e yakın Türk tekne nedeniyle arkadaşları arayıp "gelmeyin" demişler.

Yemekte mezeler, ara sıcaklar ve salata ile doyuyoruz zaten. Buranın barbununu çok özlemiştim. Emrah'a bize ayırmasını söylüyorum. Gece 11'e doğru Cem'in 5 kg.lık bir lagos siparişi verdiğini öğreniyoruz. Gece 24 de olsa o balık yenecek. Üç kişi kafadan reddediyor balık yemeyi, doyduklarını ifade ederek. Sarafin ile geceyi tamamlayıp gitar çalma projesini de gerçekleştiremeyip teknemize dönüyoruz. Herkes iskelede, bir tek bizim Larimar alargada. Demir feneri yanıyor ama akü bitmez inşallah. Botla Larimar'a yaklaşırken akü alarmının çalmaya başladığını duyuyoruz. On beş dakika motor çalıştırıp sonra yatıyorum havuzlukta, her zamanki yerime. Esma da havuzlukta bu akşam.

Misler gibi uyuyorum.

31 Temmuz 2014, Perşembe
Sabah 7.00'de uyanış, 8 gibi kalkış.Deniz. 9.'da keyifli bir kahvaltı. Botla iskeleye gidiyoruz. İsmail ve Hülya'ya "Yelkenciliğe Başlayanlar İçin" isimli kitabı bırakıyorum. Sahilde şezlonga uzanıyorum bir süreliğine. Esma da botu iskeleden sahile getiriyor. Sonra yüzerek tekneye dönüyor. Ben de botla eşlik ediyorum ona.



10.45 gibi ayrılıyoruz tonozdan, Söğüt'ten. Rota Serçe.

Yeşilova Körfezi'ni motorla geride bırakıyoruz. Ama sonrasında da rüzgar az. Bir ara apazve geniş apaz ile yelken yapma şansımız oluyor.
Yeşilova Körfezi

14.00 gibi Serçe limanındayız. İlk demir atma teşebbüsümüz başarısız. Serçe'de  alışkınım bu başarısızlığa. Sonra yer değiştirip 2. denememizde 11 metreye demir bırakıyoruz. Tutuyor. 40 metre zincir bırakıyorum, iskele bordamızdaki yelkenli ile sancağımızdaki guletein arasına giremiyoruz. Rüzgar da iskeleden bastırdıkça koyun ortasına doğru atıyor bizi. Tekrar ileri ver sonra tornistanla geriye. 20 metre daha zincir bırakıyorum. Zaten zincirim bitiyor. Hala kıyıya mesafem çok fazla.Kayıkla gelen bir adamcağızdan rica ediyorum bizi bağşamasını. Bu rüzgarda benim kürekle kıyıya gitmem, bağlanana dek Esma'nın Larimar'ı orada tutması, biraz yorucu geliyor o anda. 25 metrelik halat da kilitli 2 sekizi atamadan bitiyor. Yandaki tekneden demiri salıp geri gelin teklifi geliyor ama zincirim bitti. Bir halat ve bir kilit ile zincirimi uzatma projemi (Mehmet Erem) ilk kez hayata geçiriyorum. Tekneyi bir miktar daha geri alıp iki tekne arasına daha makul bir yere sokabiliyorum böylece. Koltuk halatını da koç boynuzuna bağlamam mümkün oluyor. Rüzgar hala deli gibi esiyor. İkinci bir koltuk halatı alıp daha rüzgar üstüne bağlamak üzere botla kıyıya çıkıyorum. Biri kıçta, diğeri bordamızda iki koltuk halatı ve iyi tutmuş demirimiz ile bira içmeyi hakkettim. Yandaki tekneden " demiri alıp bir daha atın, ben sizi karaya bağlarım" önerisini teşekkür edip geri çeviriyorum" Serçe'de ilk kez bu kadar çabuk demirim tutmuşken ben o demiri sabaha kadar almam" diyerek. Belki bu öneriyi dinlesem 15 dakikada biraz daha kıyıya yakın demirleme opsiyonu yerine yaklaşık bir buçuk saat kadar uğraşarak demirlemiş ve kıyıya bağlanmış oluyorum ama olsun. Dinlenince bir tane de rüzgar altına koltuk halatı. Daha doğrusu uzun beyaz rüzgarüstü halatımı daha rüzgar üstüne taşıyıp, ikinci koltuk halatımı rüzgar altına taşıma operasyonu.

Colin ise rüzgara karşı demirini atmış, alargada belki de bizi seyretmekte. Akşam "gece seyrine çıkacaklar.

Deniz çok güzel. İlk defa bu kadar sıcak. Akşam yemeğine kadar kitap okuma niyeti var. Ancak gezinen bir yelkenli tekne denize giriş keyfinden sonra demirini toplarken iskelemizdeki yelkenlinin de demirini alıyor. Onlar da olayı seyrederken demirlerinin alındığı ve kıyıya, kayalara sürüklenmekte olduklarını fark etmiyorlar bile. "Motor çalıştırın" diye bağırıyoruz. Son anda idrak edip kurtarıyorlar kendilerini. Yabancı tekne bizim pruvamıza kadar yanaşıyor. Ben kısa bir koltuk halatı alıp botla yardıma gidiyorum. Bizden uzak durmaları için bağırdıkça adam "relax" diyor. Gidip yandaki teknenin zinciri hizasında durmalarını söyledikçe adam bizim tekneye yaklaşıyor. Biz de motor çalıştırdık. Esma'ya usturmaçaları burna bağlamasını söylüyorum. Adam, "sizin teknenize çarpmayacağım" diyor ama benim derdim bana çarpması değil (ki çarpabilir de), bizim demirimizi de alması.

İzin alıp kendi botlarına botumu bağlayıp teknelerine çıkıyorum. Demir üzeirne yürüyüp diğer teknenin demirini neredeyse tekneye kadar çekip koç boynuzuna bağladığım halatı zincirin altından geçirip tekrar koç boynuzuna bağlayıp demiri salıverince iki demir birbirinden kurtuluyor. Beni Larimar'a kadar bırakıp Serçe'den kaçıyorlar tahminen Hollandalı aile.

Colin oradan bizi izlemekte. Yumruk havada. Yumruğum havada. Takdir alıyorum hocamdan.

Yandaki tekne tekrar demir atıyor. Bu kez uzunca bir süre bağlanmak için uğraşıyorlar. Bu arada Esma, mantar soslu makarna, salata ve zeytinyağlı dolmadan müteşekkil yemeğimizi hazırlarken, Söğüt'ten aldığım biraların tadına bakış. Yemekten sonra bir süre daha kafa lambası ile kitap okuyuş ve yorgunluğa yenik düşüş. Yatmadan önce akü alarmının çalması ve servis aküsünün şarjının çok azalması nedeniyle biraz motor çalıştırıp buzdolabını da kapatarak uyku tulumumun içine giriyorum.

1 Ağustos 2014, Cuma
7.00 gibi uyanış. Denizin tadına bakış. Biraz kürek. Keyifli kahvaltı. Geri kalan yumurtaların hepsini tüketiş.Servis aküsü 12.0 volt'ta.Huzurlu bir sessizlik. Eller halatla uğraşmaktan şişmiş.Yine deniz.

Serçe

Sessizlik.15 dakika dinlenme. Halatla uzattığım zinciri toplama projeleri. Çok zor olmuyor. Ta ki son 20 metreyei çekmeye sıra gelinceye dek. Gulet, tahminen zincirimin üzerine döşemiş dün akşam. Irgat zorlanınca duruyorum Guletin kaptanı çıkıyor, benim zincir kurtuluyor, sonra da ben çıkıyorum.  Sabaha kadar bir izbarçonun ucunda bağlı olmak endişesi son buluyor. İzbarçoya saygım bir kat daha artıyor. Üzerinde yük olmazsa su içindeki izbarçonun açılabileceğini biliyor olmam. Sabah uyandığımda koltuk halatlarımın ve demirimin hala gergin olması. Yavaşça çıkıyorum Serçe'den, endişelerimi, keyiflerimi, özlenecek olmaları geride bırakarak. 25 millik yolum var. Rüzgar yok. 2200 devirde 4.5 knot yapıyor teknemiz bugün nedense.

Bir acayip trafik var. Herkes Marmaris'e dönüyor.

Sancağımda Cornelian geçiyor yavaşça. İlk kiraladığım tekne. Bir ara çok yaklaşıyorum ona ama sonra kopuyor bizden.

Rüzgar hiç yok. Hedefte Kumlubük.
Çiftlik civarında ike bir karpuz kokusu geliyor burnuma. Esma'nın da aynı kokuyu duyması ile yanılmadığımı anlıyorum ama kokunun nereden geldiğini keşfetmemiz mümkün olmuyor.Saat 13.00 gibi Hayırsız Burnu'nu, sonra da Kadırga Burnu'nu geride bırakıyoruz. Kumlubük'te dönüşte her zaman demir attığımız yere 6-7 metreye demir bırakıyoruz. 20 metre de zincir. Rüzgar bizi yavaşça döndürüp kıçımızı kıyıya veriyor. Tornistan. Demir tutmuş. Motoru kapat. Doğruca suya atla.
Kumlubük'te  son alarga

Yemekte lavaş içi beyaz peynir, son kalan domates ve yanında son kalan kola ve sprite. Bu haftaki alışverişimiz tam kıvamında idi. Hiç bir şey kalmadı geriye.
Üçe çeyrek kala motor çalıştırıp demiri alıyor ve Marmaris'e son etabımızı tamamlamak üzere hareket ediyoruz. Motor ile 1.5 saate yakın yolumuz var. Tekneler Marmaris'e akıyor. Benzincide kuyruk demek bu. Ama öyle olmuyor. İki tekne bekledikten sonra iskeleden bordalıyoruz. 44 litre mazot yakmışız.Tahminimin iki katı olmuş. Sonra halatlarımızı çözüveriyorlar Esma içerideyken. Rüzgar bizi iskeleden uzaklaştırıyor. Yüksel Yatçılık pontonuna bir kaç ileri geri manevra ile yanaşıp bağlanıyoruz.Haftayı sağ salim bitiriyoruz.
Yan teknede Sabancı Endüstri Mühendisliği'nde okuyan bir genç (Can) ve arkadaşı var. Biraz sohbet. Sonra bir (son kalan) bira. Sonra da duş.
Netsel Marina

Bavullar hazır. Tekneyi teslim ediş. İsmail ve kızı Deniz ile vedalaşma. Taksi ile Dalaman. Bir saatlik rötar. En az yarım saatlik bavul bekleme. Bir buçuk gibi yataklara kendimizi atış. Yarın bana izin verdiler kızlar. 48 saatte ancak kendime geliyorum. Adanalı ekip ile boğazda yediğimiz balık ve sohbet de buna bolca katkıda bulunuyor.

Çok özlemişim. Şimdiden yine çok özledim.